30 Eylül 2009 Çarşamba

Marek Heinz


G.Saray'ın şampiyon bitirdiği 2005-2006 sezonunda kadrosunda yer alan silik yabancıydı Marek Heinz. 18 maçta oynamasına rağmen etkisiz futbolu ve genelde oyuna sonradan girmesi nedeniyle taraftar tarafından bir türlü benimsenemedi. Çek futbolcu şu anda 32 yaşında. Kariyerinde 12 kulüpte forma giymiş. Neyse meraklısı için G.Saray serüveninden sonrasını anlatayım. İstanbul'dan sessiz sedasız ayrıldıktan sonra Saint-Etienne'e gitti. Bir sezon kaldı. 28 maçta 4 gol attı. St. Etienne'nin asi taraftarı onu sevemedi. Ertesi sezon Nantes'a geçti. Sezonun ilk yarısında 16 maça çıktı. Sonra sakatlandı ve sezonu kapadı. Fransa'da da adı ketçap markası olan Heinz ile özdeşleşince soluğu ülkesinin takımlarından FC Brno'da aldı. Burada 21 maça çıktı ancak takımı sezonu 6. bitirince ayrılmak istediğini belirtti. Bu sezon ise Avusturya 1. Lig takımlarından Kapfenberg'de oynuyor. Kapfenberg an itibariyle 10. haftası geride kalan 10 takımlı Avusturya Ligi'nde 6 puanla 9. sırada. Heinz burada da pek kalıcı gibi değil. Zaten üst üste 2 sezon geçirebildiği tek takım 1997-2000 yılları arasında ona şöhretin kapılarını aralayan Sigma Olomouc'ta geçmiş.. Bakalım belki tekrar Türkiye'ye yolu düşer..

Ara gazı


Bugünkü L'Equipe gazetesinin ön sayfası. Marsilya bu akşam Real Madrid deplasmanında. Fransız basını da Marsilya'ya iyi gaz vermiş. L'Equipe'in haberinde bu maçtan diriliş günü olarak söz ediliyor. Teknik direktör Didier Deschamps ise biraz sıkıntılı. Maça 3 saat kaldı ve CANAL+'ya göre Morientes, M'Bia ve Taiwo'nun oynayıp oynamayacağı hâlâ belli değil. Bu arada ana sayfadaki ilanlarla beraber bir sayfada toplam 4 tane Benzema resmi olması da ilginçmiş..

İyi ki doğdun Rijkaard


Başarılı olur veya olmaz.. Seversiniz ya da sevmezsiniz.. Ancak tartışmasız Türkiye'ye gelmiş en önemli teknik direktörlerden biri. 47. yaşını kutladı bugün. Umarım uzun süre buralarda kalır ve Türk futbolu ondan çok şey öğrenir. Kaptan da fotoğrafta pasta yediriyor..

Şampiyonlar Ligi # 1


Açıkçası grup maçlarının ilk haftasındaki sıkıcı futboldan sonra bugünkü maçlar daha bir tatmin edici oldu. E Grubu'yla başlayalım. Fiorentina Artemio Franchi'de Liverpool'u fena vurdu: 2-0. Stevan Jovetic maça damgasını vurdu. Karadağlı adam daha 20 yaşında. Gelecek sezon daha büyük bir takıma gideceği şimdiden konuşuluyor.. Liverpool günlüğü başlıklı postumda bu maç öncesi Benitez'in ne kadar dertli olduğundan bahsetmiştim. Adam haklıymış. Maçı izleyenler görmüştür. Artık Carregher'ın ipiyle kuyuya inilmez. Fiorentina biraz daha formda olsa 5'lik eder yollardı Liverpool'u. Glen Johnson dışında savunma hattında adam kalmamış. Emiliano Insua Liverpool'un oyuncusu değil. Fabio Aurelio da bir frikik kullanacak diye maçta tutulmaz. Sokmayacaksın bunları Anfield'a.. Bu arada aynı grupta Lyon, Macar ekibi Debrecen'e patladı sonunda: 4-0. Kallström'ün attığı ilk gol dışında kayda değer birşey yok. Bir de bu Bafetimbi Gomis denen adamı çözemedim. Zor golleri atıyor. Çok kolay olanları kaçırıyor.. Biraz Arif Erdem modeli.. Neyse F Grubu'na bakalım. Dinamo Kiev formasıyla Şampiyonlar Ligi'ndeki son golünü Barcelona'ya atan Shevchenko 12 sene sonra yine Kiev formasıyla Barça karşısındaydı.. Ancak eski formundan çok uzak ve bitkin durumda.. Messi, Barça'yı taşımaya devam ediyor.. İlk golü attı, ikincisini attırdı.. Golü atan Pedro Ledesma da adam olacak çocuk.. Duyurulur.. Diğer maçta Mourinho'nun maçtan önce %100 kazanacağız dediği Inter'e Rusya soğuk geldi.. Rubin Kazan'la 1-1 berabere kaldılar.. Gökdeniz Kazan'da 90 dakika oynadı, dokuzuncu dakikada Stankovic'i itip sarı kart gördü.. G Grubu.. Yalnızların grubu.. Herkes çıkabilir buradan. Romen takımı Unria Stuttgart'tan 1 puanı kopardı: 1-1. Stuttgart'ın golünü Serdar Taşçı attı. Hafta içi kadro dışı bırakılan Lehmann kaledeki yerini aldı.. Diğer maçta yağmurlu bir Glasgow gününde Sevilla golleriyle Ibrox Stadium'un üzerine kabus gibi çöktü: 1-4. Rangers'ın bu grupta bile puan alması çok zor. H Grubu en çok eylendiğim grup. Maçtan önce Zico'ya verdiğim gaz yeterli olmadı. Van Persie ve Arshavin Olympiakos'u da boş geçmediler. Bu ikiliden birisi bu sezonki oynanan maçların hepsinde gol attı. Hollanda şampiyonu AZ Alkmaar ise 90'da yıkıldı. Standard Liege tek bir pozisyona dahi giremediği maçta geçen hafta Anderlecht'li Marcin Wasilewski'nin bacağını kıran Axel Witsel'in ortası, Traore'nin kafa golüyle 90'da 1 puanı kopardı.. Neyse artık diğer maçlara konsantre olalım.. Lay's ve Corona Extra'm hazır. Maçları bekliyorum..

29 Eylül 2009 Salı

Yürü be Zico


Adamcağız bu yaştan sonra Evliya Çelebi gibi yollara düştü. Sen git dünyanın en iyi futbolcusu ol, millet seni Pele'ye benzetip "Beyaz inci" desin sonra tut dünyayı dolaş... Türkiye, Özbekistan, Rusya derken Zico şimdi de Yunanistan'da. Olympiakos'un başındaki 4. maçında Arsenal deplasmanına çıkacak. Ege'nin diğer yakasında çıktığı ilk 3 maçı kazandı.. Bakarsın gezerken Wenger'e de bir tokat atar..

Liverpool günlüğü


"Bak Steve bir gün bütün buralar senin olacak" Benitez fotoğrafta muhtemelen bunu söylemiyordur. (Gerrard zaten bunu biliyor olmalı) Şampiyonlar Ligi'nde Fiorentina deplasmanına çıkacaklar. Benitez biraz sıkıntılı. Basın toplantısında defanstaki sıkıntılarını dile getirdi.. Zaten transferin son günü yapılan Kyrgiakos hamlesinin stoper için yeterli olmayacağı belliydi.. Fiorentina'da forvet hattı formunda.. Enteresan bir maç olabilir. Bu arada enteresan bir de not düşeyim: Fiorentina'nın teknik direktörü Cesare Prandelli 1985 yılında Juventus'ta oynarken Liverpool'la oynanan Kupa Galipleri Kupası'nda son 6 dakikada oyuna dahil olmuş ve maçın tek golünü atarak takımına galibiyeti getirmişti.. Adam Liverpool'a ters anlayacağınız(!) Neyse Liverpool'un yönetimsel tarafına biraz yönelmek istiyorum. Liverpool'un Araplara satışını Amerikalı başkanlar Tom Hicks ve George Gillett doğruladı. %50'si 350 milyon pounda Arap Şeyhleri'nin eline geçti. Ne diyelim artık Liverpool taraftarı şöyle şarkı söyler "You'll never walk el habibi"

Bu fotoğraf da Liverpool internet sitesinden. Store'larda satışa çıkmış. Ön cephesi ve arkasındaki amblem altın kaplama. Kenarları ise gümüş. Fiyatı: 2.710 pound. İlk üç günde 317 tane satılmış.

Looking For Eric


Ken Loach'ın Looking For Eric adlı filmi gelmeyecek diye korkuyordum. 17 Ekim Cumartesi günü saat 21:30'da Emek Sineması'nda.. Film Ekimi kapsamında Türkiye'de galası yapılacak. Biletler 3 Ekim'de satışta.. Başrolde Eric Cantona var.. "Futbolu seviyorum" diyorsan gidiceksin..

28 Eylül 2009 Pazartesi

7. Haftanın ardından Süper Lig


Bu haftanın ardından gerçekten de değerlendirme yapmak pek de içimden gelmedi. Öyle bir Bursaspor-D.Bakırspor maçı izledim ki futbol dışında herşey vardı. Hep şu soru sorulur: Futbola siyaset karışmalı mıdır karışmamalı mıdır? Michel Platini’nin ise şöyle bir sözü var: "Bir futbol takımı bir varoluş şeklini, bir kültürü temsil eder." At izinin it izine karıştığı günümüzde sağlamasının yapılması zor bir laf aslında. Yine de bazen insan buna inanmayı bu durumdan olumlu bir şekilde etkilenmeyi becerebiliyor aslında.. (Bkz: 4 Eylül 2009 Adanademirspor-Livorno maçı) Bursa-Diyar maçına dönecek olursak Texas olarak bilinen Bursaspor taraftar grubu maç boyunca yaptıkları tezahüratlarda Diyarbakırspor'u bir terör örgütüyle özdeşleştirdi. Diyarbakırsporlu futbolcuların dışarı çıkmalarını onları sahalarında görmek istemediklerini yaptıkları tezahüratlarda belirttiler. Diyarbakırlıları bölücü olmakla suçladılar. Peki sadece bir soru soracağım ve bu konu üzerinde daha da konuşmayacağım: Bursasporlu taraftarlar Diyarbakırlı futbolcuları sahalarında istemiyorlarsa bu ülkede de istemiyor demektir; o zaman asıl bölücülüğü kim yapıyor? Diğer maçlara dönelim. Antalyaspor-F.Bahçe çok enteresandı. Maçı zaten F.Bahçe'nin 4-1 veya 5-1 kazanması gerekirken gereksiz stres oldu. Direkten dönen toplardan biri girse, son dakikalardaki heyecan silsilesine gerek kalmayacaktı. F.Bahçe'nin attığı 2. golde Antalya savunması gerçekten şaka gibi.. Gören de Antalya diğer kaleyi savunuyor zanneder.. Bu arada gereksiz bilgi: bu golün aynısını bu maçtan 1 gün önce Palmeiras'ın Atletico Paranaense'yi 2-1 yendiği maçta Danilo Larangera da attı. Neyse sonuç olarak F.Bahçe kazanmaya devam ediyor.. G.Saray puan kaybetti. Maçı pek çözemedim açıkçası. Bir tarafta Keita, Nonda, Kewell ve Arda var. Diğer tarafta Ü.Karan, Youla, Mehmet Yılmaz ve Burak Yılmaz var. Maçı izlememiş birisinde hücum hatları bu kadar kuvettli olan iki takımın berabere kalacağını söyleseydiniz size mutlaka 5-5 veya 6-6 mı bitti diye sorardı.. Bu arada Süper Lig de gerçekten izlenesi bir adam var: Kader Keita.. Dikkatle takip ediyorum.. Beşiktaş ise bu hafta Melih Gökçek'in gazabına uğradı.. Ankaraspor düşürüldüğü için bay geçti.. Trabzonspor da ise Gabriç takıma ısınıyor.. Alanzinho toparlanırsa Yattara'ya yol gözükebilir.. Onun dışında Sivas yine kazanamadı, K.Paşa puan aldı, Kayseri keyifsizdi.. Haa bu arada unutmadan: Bursa, D.Bakır maçını 4-0 kazandı(!)

22 Eylül 2009 Salı

6. Haftanın ardından Süper Lig


Beklenen ve yaşanan durum tüm hızıyla devam ediyor. G.Saray ve F.Bahçe ligden hızlı bir şekilde kopuyor. Bu kadro ve performanslarıyla başka bir ligde olmaları gerekirdi.. Manchester derbisi izledikten 2 saat sonra F.Bahçe'nin Belediye maçını izleyince bizim topraklardan biraz daha soğudum.. Gerçekten de ligimizde çok kalitesiz bir futbol oynanıyor. Neyse takımlara gelelim. Ligin en iyisi kuşkusuz lider durumdaki G.Saray. "Kadro derinliği" mevzusu futbol medyasının oldukça takıldığı bir meseledir. Bu derinliğin en derin olduğu yer de Florya sanırım.. Baros kötü oynuyor, çıkıyor, Nonda giriyor, 3 gol atıyor. Gerçi 8. dakikada kopabilecek maç hakem yüzünden 88. dakikada koptu, o da ayrı mesele.. Kasımpaşa'nın yediği 2. gol komikti. Kaleye alternatif olarak Ali Güneş'i düşünebilirler.. Sonuçta G.Saray'ın ileri ucu bol alternatifli ve her an herşeyi yapabilecek durumda. Böyle de gider.. F.Bahçe'yi kimse beğenmiyor ancak Daum haklı gibi. F.Bahçe taraftarı en son ne zaman 6 maçta 18 puan görmüş? Güzel oyun isteniyor ancak güzel oynayana kupa vermiyorlar. Kazanmanız gerek. Daum da bunu yapıyor. Önemli olan kötü oynarken kazanabilmek. (Bkz: Otto Rehhagel'in Yunanistan'ı) Kazım'a gösterilen tepki yersiz. Islıklanacak kişi o değil. Andre Santos ve Güiza'yı taraftar nedense kötü oynasa da alkışlıyor. Adın çıkacağına canın çıksın... Kazım'ın şanssızlığı Gökhan Gönül'le oynaması. Gökhan ileriye çok iyi çıkıyor diyoruz ancak Kazım'la yardımlaşması sıfır. Beşiktaş'ta eteresan şeyler oluyor. Demirören Ocak'tan sonra sadece tüp satmaya odaklanabilir. Sanki devam etmeyecekmiş gibi bir hava var.. Mustafa Denizli'de bir kabahat yok bence. Adamın elindeki kadro bu. Beşiktaş zaten geçen sene de kötüydü. Şampiyon olurken karşısında ciddi bir rakip yoktu.. E takımı da bozunca durum bu oldu. Trabzon toparlandı gibi. Sadri Şener'in Broos'a güvenmesi lazım.. Geçen seneden daha ileriye gidebilirler. Sivas-Kasımpaşa-Antalya ise küme düşecekmiş gibime geliyor..

15 Eylül 2009 Salı

Çalsın ilk düdük


Sonunda başlıyor "devlerin ligi". Nispeten sıkıcı sayılabilecek bir yılın ardından şampiyonlar kozlarını paylaşıyor. İngiltere, İspanya ve İtalya'da şampiyonlar daha aralık ayından belli olmuştu. Bu sene yapılan transferler olayı farklı bir noktaya taşıdı ve 1 numaralı kupa sürpriz bir takımın ellerinde bile yükselebilir.. Neyse bu akşamki maçlara bir göz atalım. Her Şampiyonlar Ligi günü internetten izleyeceğim maçı seçerken gözüm bir maça takıldı. Sezona pek de istediği gibi başlayamayan Juventus, Delle Alpi'de Bordeaux'yu ağırlıyor. Enteresan geldi. Denk takımların mücadelesi ortada geçecek gibi ancak eğer bu akşam bir deplasman takımı galip gelecekse, Ligue 1'de 5 maçta 13 puan toplayan Bordeaux buna en yakın ekip. Bu maçı izlemeye karar verdim.. İnşallah Ciro Ferrara ve Laurent Blanc beni üzmezler. Ee TV de o sırada armut toplamayacak. Beşiktaş-Manchester United için fazla birşey düşünmüyorum. Beşiktaş kazanabilir de. Ancak nedense F.Bahçe ve G.Saray dışındaki Türk takımlarını Avrupa'da izlerken pek keyif alamıyorum. Barcelona'ya İnönü'de 3 atsalar bile(!) Kötü haber maçı Ertem Şener anlatıyor. Bazen kumandanın "mute" tuşunu büyük bir zevkle kullanıyorum.. Marsilya-Milan maçında da bir başka Fransız-İtalyan çekişmesi yaşanacak. Enteresan bir biçimde Fransız takımları uzun yıllar aradan sonra ilk kez sahada İtalyan rakiplerine karşı daha üstün kadrolarla yer alacaklar. Milan'ın kaybetmesi olası. Porto-Chelsea heyecan verici. Aralarında "Mourinho husumeti" olarak bilinen genel gerginlik bitmiş değil. Bu sezon Chelsea'ye ilk çelmeyi Portekizliler takabilir. Wolfsburg-CSKA maçı belli olmaz. Ancak Almanlar evlerinde kolay kaybetmiyorlar. Artı CSKA'nın hafta içerisinde yaşadığı teknik direktör değişikliği takıma nasıl yansıyacak belirsiz. Geçen sezonun flaş takımlarından APOEL, İspanya'da olacak bugün. Geçen sezon savunmasıyla dikkat çeken Kıbrıs ekibi bakalım Atletico'lu Forlan ve Agüero'yu nasıl durduracak.. Maccabi Haifa-Bayern Münih ve Zürich-Real Madrid maçları ise gecenin tuzu biberi..

O da insan


Futbol enteresan bir oyun. LA Galaxy-Dallas maçı, en azından bizim kıtamızda futbolseverler adına pek bir merak uyandırmayabilir.. Ancak David Beckham maç sonunda beklenmedik bir şekilde Daniel Hernandez'in boğazını sıkarsa durum değişir.. İngiliz yıldızın 3 maç ceza alması bekleniyor..

12 Eylül 2009 Cumartesi

Derbi günü


Kağıt üzerine kadroları yazıp iki takımı karşılaştırırsanız ve iki ekibin son haftalardaki performanslarına bakarsanız G.Saray'ın maçı 3-0 veya 4-1 gibi bir skorla kazanması gerekiyor. Bu gün bahis oynayacak bir arkadaş şöyle bir şey söyledi: "G.Saray'a 200 TL basacağım, bedava para" Evet girişte söylediğime baktığınız zaman oldukça mantıklı bir seçim. Ancak ben yine de kendi fikrimi belirteyim de sonradan "söylemedi" olmasın. Direkt kendi düşüncemi söyleyim: bence maç berabere bitecek. Neden?: G.Saray'ın bu milli maç arasında 8 tane oyuncusu Afrika aşkına ülkelerine dağıldılar. Üstelik Arda, Servet ve Hakan Balta kendi kendimize zorlaştırdığımız Estonya ve ölüm-kalım maçı olan Bosna'da en az 4000 metre koşucuları kadar yoruldular. Elano 18 saatlik bir yolculuğun ardından hâlâ "jet-lag" durumda. Baros ve Keita ise konsantrasyon problemi yaşayabilir.. Beşiktaş'a gelelim. Bosna maçının son 10 dakikasında oynayan İsmail dışında milli takımda oynayan bir tek Tello var. O da Elano gibi yorgun. Siyah-beyazlıların tek dezavatanjı bu. Ayrıca lige kötü bir giriş yapan Beşiktaş için bu maç en az bizim Bosna maçı kadar önemli. Kurtuluş maçında oyuncuların motivasyonları üst düzey olur. (Bkz: Geçen seneki 4-1 biten FB-GS maçı) Bu tabloda Beşiktaş kazanır gibi duruyor aslında. Ancak derbifobik Mustafa Denizli ile Frank Rijkaard'ı işin içine katınca sanki herşey dengeleniyor. Gol atan kazanır sanki.. Ancak nedense berabere bitecek gibi bir hava var..

11 Eylül 2009 Cuma

Haftasonu futbol


12 Eylül Cumartesi

14:15 Motherwell-Glasgow Rangers / Futbolsmart
15:15 CSKA Moskova-Kryliya Sovyetov / Spormax
16:00 Orduspor-K.Erciyesspor / D Spor
16:30 Wolfsburg-Leverkusen / TRT 3
17:00 Celtic-Dundee United / Futbolsmart
17:00 Manchester City-Arsenal / Spormax
17:00 Stoke City-Chelsea / Spormax
19:30 Tottenham-Manchester United / Spormax
19:45 PSV-Roda / Futbol Smart
21:00 Galatasaray-Beşiktaş / Lig TV
21:00 Espanyol-Real Madrid / NTV
21:45 Lazio-Juventus / NTV Spor
22:00 Bordeaux-Grenoble / Kanal A

13 Eylül Pazar

14.00 Birmingham-Aston Villa / Spormax
15:30 Ajax-NAC Breda / Futbolsmart
16:00 Inter-Parma / NTV Spor
16:00 Ç.Rizespor-Samsunspor / D Spor
16:00 Diyarbakır Diski-Adana Demirspor / Çukurova TV
16:05 Cardiff City-Newcastle / Euro Futbol
16:30 Werder Bremen-Hannover 96 / TRT 3
17.00 İBB-Trabzonspor / Lig TV
18.15 Fulham-Everton / Spormax
21.00 Bursaspor-Fenerbahçe / Lig TV
22.00 Vitoria-Palmeiras / Spormax
22:00 Monaco-PSG / Kanal A

14 Eylül Pazartesi

20:30 Kocaelispor-Adanaspor / D Spor

9 Eylül 2009 Çarşamba

Haftaiçi futbol


9 Eylül Çarşamba

02:10 Rosario Central-River Plate / NTV Spor
19:00 Ermenistan-Belçika / Kanaltürk
21:00 Bosna Hersek-Türkiye / FOX
21:45 Almanya-Azerbaycan / Kanal A
21:50 Italya-Bulgaristan / TRT 3
23:00 Ispanya-Estonya / Futbolsmart

10 Eylül Perşembe

02:00 Paraguay-Arjantin / NTV Spor
04:00 Brezilya-Şili / Spormax

8 Eylül 2009 Salı

ABD Açık


Sezonun son grand-slami devam ediyor. Hem bol sürprizli bir şekilde devam ediyor. Bayanlarda 17 yaşıdnaki Melanie Oudin tarih yazıyor. Turnuva öncesi adı ilk 100'ün içerisinde yoktu. Şimdi ise Anastasia Pavlyuchenkova, Elena Dementieva, Maria Sharapova ve Nadia Petrova'yı eleyen yeni bir tenis ikonu. ABD'de ona "Russian Killer" lakabını takmışlar. E bu tabloda bu lakap cuk oturmuş. Çek raket Petra Kvitova da dünyanın bir numaralı raketi olan Rus Dinara Safina'yı elemişti. Ruslar için büyük kabus oldu bu turnuva. Ukraynalı Kateryna Bondarenko ise Venus Williams'ı eledi. Ah Venus ah.. Halbûki bir zamanlar fırtınalar estirirdi.. Wimbledon'da kardeşine finalde yenilmesinin ardından bu da onun için ölümcül vuruş oldu. Erkeklere geçelim. Andy Roddick elendiğinden beri keyifsizim. Öyle bakıyorum ekrana boş boş. Allahtan Robin Soderling var. Bugün Nikolay Davydenko'yla oynayacak. Muhtemelen kazanır.. Bahtsız adammış yalnız.. Kazanırsa Roger Federer'le eşleşecek.. Yani son 2 grand-slam'de onu eleyen adamla.. Rafael Nadal kendini zorlamaz ve John Isner de büyük bir sürpriz yapmazsa Roger'in önü açık..

Raymond Domenech&Thierry Henry



Sonunda olacağı buydu. Çarşamba günü Sırbistan'la oynayacak olan Fransa'da sinirler bir hayli gerilmiş durumda. Takımın kaptanı Henry antrenmanda teknik direktör Domenech'i azarladı. Romanya'yla 1-1 biten maçın ardından zaten artık bardak doldu. Sırbistan puan alırsa bardak taşacak, Fransa 2004'ten beri tahamül ettiği Domenech'e veda edecek.. Dugarry'le başlayan Trezeguet ile devam eden Viera'yla doruğa çıkan gerilim Henry ile patlama noktasına geldi. Henry antrenmanda Domenech'in yanına gidip "Takım adına sizinle konuşmak istiyorum" demiş Domenech'e. O da "Buyur canım" demiş. Henry oldukça kısa ve net konuşmuş: "Saha içerisinde düzensizlik var. Bir oyun kurucumuz bile yok. Kim nerede oynayacağını bilmiyor. 12 senedir bu takım için oynuyorum ancak hiç birşey bu kadar karmaşık olmamıştı". Domenech yorumsuz bırakmış bu serzenişi.. En azından Fransız basını böyle söylüyor.. Son olarak Fransa basınında 6 Eylül 2009'da Romanya maçının ardından çıkan manşetleri hatırlatayım:

L'Equipe: "Domenech'in kovulması için iyi bir referans"
La Tribune: "Kurtar bizi Zidane"

Le Parisien: "Horozlar bile güldü"
Ouest-France: "Birincilik zor değil, imkansız"

Le Monde: "En sıkıcı Fransa"

Le Manifeste: "Acımaya başladı"


Gruptaki son durum:

6 Eylül 2009 Pazar

Geceden notlar


Bugün yine önemli maçları geride bıraktık. Raymond Domenech'in koltuğu artık tehlikede.. Fransa Romanya'yla 1-1 berabere kaldı. Yarınki L'Equipe gazetesinin manşetini merakla bekliyorum. Biz kazandık. Asıl maç olan Bosna'ya kilitlendik. Şansımız az. Çıkmadık candan umut kesilmez... Arda varken herşey olur. Portekiz Dünya Kupası'na katılamayacak. İşin komiği aynı grupta yer alan İsveç de gidemeyebilir. Danimarka lider Macaristan ikinci olabilir grupta.. G.Saraylılar'a müjde. Keita ve Baros gol attı. Günün en ilginç maçı ise Gürcistan-İtalya. Milan'da forma giyen Kakhaber Kaladze 2 gol attı. İkiside kendi kalesine.. İtalya 2-0 kazandı. Artık grupta rahat. Maç sonrası Kaladze'nin açıklamalarını buldum Rai1 televizyonundan: "Maç boyunca ülkem için çalıştım. Yalnış bir şey yaptığımı düşünmüyorum" Kaladze iyice İtalyan olmuş anlaşılan (!) İspanya şov yaptı Belçika'ya karşı.. Ukrayna ise Shevchenko'nun Türkiye maçının ardından 2 sene sonra gol attığı maçta Andorra'yı 5-0'la geçti.. İskoçya ise 10 maç sonra Makedonya'ya karşı kazandı: 2-0.

5 Eylül 2009 Cumartesi

Dwight Yorke


İngiliz futbolunu ilk sevmeye başladığım zamanları hatırlıyorum. Babamın İngiltere'den getirdiği Umbro marka, önünde SHARP reklamı olan, arkasında Beckham - 7 yazan Manchester United formasını giymeye başladığım günden beri Manchester United'ı ve İngiliz futbolunu takip etmeye başlamıştım. Sene 94 veya 95'ti. O kadronun forveti ise Andrew Cole ve Dwight Yorke'tan oluşuyordu. Norveçli Ole Gunnar Solskjaer de arkalarında yedek beklerdi. 98'de o kadro -kült- maçlar arasına giren bir finalle Bayern Münih'i yenip Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. Derken Yorke sessiz sedasız Blackburn'e geçti. Artık Ruud zamanıydı Kırmızı Şeytanlar için. Blackburn'de formundan bir şey kaybetmediğini, sadece Nistelrooy gibi bir yıldıza denk geldiği için şanssız olduğunu ispatladı. Sakatlandı. Birmingham'a geçti. Tam "Unuttuk" dedik. "Bu kadar kolay değil" dedi. 2006 dünya kupasına renk katan takımlardan Trinidad&Tobago'nun kaptanı olarak sahadaydı. Bir daha sevdik onu. Avusturalya Ligi'ne gitti. Gözden ırak topraklarda kayboldu. Sunderland'e geldiğini bile anlamadık.. Bugün futbolu bıraktı.. 37 yaşında. Her zaman bize uzaktı. Uzak olmasına rağmen Cole'la beraber oluşturduğu ikiliyi çok sevdik.. Uzak olması bugüne kadar hiç problem olmamıştı. Nerede olduğunu bilmesekte bir yerlerde "var" olduğunu hissediyorduk. Futbolcuların en büyük düşmanı "zaman" onu da vurdu.. Yolun açık olsun Tobagolu..

4 Eylül 2009 Cuma

Haftasonu futbol


04 Eylül Cuma

02:10 Boca Juniors-Newell's Old Boys / NTVSpor


05 Eylül Cumartesi


18:00 Azerbaycan-Finlandiya / AZTV

19:30 İngiltere-Slovenya / NTVSpor
21:00 Danimarka-Portekiz / Futbol Smart
21:00 Türkiye-Estonya / ATV
21:30 Slovakya-Çek Cumhuriyeti / TRT 3
22:00 Fransa-Romanya / Euro Futbol
23:00 İspanya-Belçika / Futbol Smart

06 Eylül Pazar


03:30 Arjantin-Brezilya / NTV

3 Eylül 2009 Perşembe

La face cachée de L'Equipe


Türkçesi "L'Equipe'in gizli yüzü". Fransız spor yazarı David Garcia yazmış. Bir haftadır elimden düşmeyen süper bir kitap. Fransızca bilen ve sporu seven herkese tavsiye edilir. Acilen Türkçe'ye de çevirilmesi gerekiyor. "The hidden face of L'Equipe" diye İngilizce'ye çevirilmiş versiyonu çeşitli internet sitelerinde bulunuyor. Özetle spor medyasının insanları nasıl yanlış yönlendirdiğinden bahsediyor. Adım adım bazı spor olaylarının yanlış bilgiler verilerek halka nasıl yansıtlıldığı, L'Equipe gazetesinden örnekler vererek açıklanıyor. Fransa Bisiklet Turu ve Roland Garros'yla ilgili olan bölümler tekrar tekrar okunası güzellikte..

F.Bahçe'nin Afrikalıları


F.Bahçe şu aralar Brezilyalıları ile gündeme gelse de tarihindeki Afrikalı isimler de oldukça dikkat çekici.. F.Bahçe kurulduğundan beri Afrika kıtasından 10 tane futbolcu bulundurmuş kadrosunda.. Bunlardan üçü Mısırlı, üçü Ganalı, ikisi Nijeryalı, biri Güney Afrikalı, diğeri de Gineli. Mısırlılardan başlayalım.. Husein, Kamel ve Faid. Üçü de aynı anda alınmışlar Husein ve Kamel yarım sezon kalmışlar. Faid dişli çıkmış. İki sezon oynamış. Fazla bir etki yaratamamışlar. Ganalı olanlar fena çıkmamış. Yaw Preko ve Samuel Johnson 1999-2000 sezonu öncesi kadroya katılmışlar. F.Bahçe'nin iki Ganalı için G.Antepspor'a ödediği miktar günümüze göre 5 milyon Euro civarında. İlginçtir daha sonradan ikisi de tekrar Antep'te oynadı.. Üçüncü Ganalı Stephen Appiah. Ki en başarılı olanı da bu. G.Saray'ın kapısından dönen Ganalı F.Bahçe'de intikamını fazlasıyla aldı. Sakatlığı bahane edilip anlaşılmayan bir nedenden kapının önüne konuldu. Gelelim Nijeryalılar'a. Belki de hafızalara en çok kazınanlar bunlar. Uche ve Okocha. Uche en çok F.Bahçe forması giyen Afrikalı oldu. Tam 191 resmi maça çıktı. Sonradan Türk vatandaşlığına da geçip Deniz adını aldı. Okocha 1996-1997 sezonu başlamadan çalkantılı transfer döneminde F.Bahçe'ye geldi. O sene kime el atsa başka bir takımla anlaşan futbolcular yüzünden Başkan Ali Şen "O kaça bu kaça derken Okocha'yı aldı" esprilerine mâruz kaldı. Her G.Saray maçında gol attığı için (hem de jeneriklik goller) çok sevildi. Sonra Paris Saint Germain bir gece yarısı operasyonuyla onu Fener'den kopardı.. Sonra iki kulüp FIFA'lık oldu. PSG 30 milyon dolar ödemek zorunda kaldı. Okocha'da Türkiye'den Avrupa'ya transfer olan en pahalı oyuncu ünvanını eline geçirdi.. Gelelim Güney Afrikalı John Moshoeu'ya. Kocaelispor'dan 1997-1998 sezonunda alındı. Teknik direktör Otto Baric'le yıldızı hiç barışmadı. O sene kazanılan tek kupa olan Başbakanlık Kupası finalinde attığı golle hafızalara kazındı.. Son Afrikalımız Gineli Souleymane Oularé. 1999-2000 sezonunda teknik direktör Rıdvan Dilmen'in yoğun istekleri üzerine alındı. 'Gol kralı olur' umudu beslenirdi. Yarım sezonda 4 gol attı ve İspanya'nın Las Palmas takımına yollandı. Yine de anlaşılmayan bir nedenden dolayı F.Bahçe taraftarı tarafından çok sevildi. Kulübün yaptığı 'Sezon sonu takımda hangi yabancı kalsın?' anketinde ilk sırayı alarak herkesi şaşırttı..

2 Eylül 2009 Çarşamba

Demirspor-Livorno


Bu takım gerek taraftarı gerek tarihi gerek sehriyle kesinlikle Süper Lig'de olması gereken bir takım. Adana Demirspor'dan bahsediyorum. Demirspor 4 Eylül Cuma günü Serie A takımlarından Livorno ile özel bir maç yapacak. Bu olay medyada da yeni yeni gündeme geldi ancak uzun süredir Adana Demirspor'un yürüttüğü bir projenin kapsamında gerçekleşecek bu maç. İtalya'da ırkçılığa karşı olan kulüpler bir araya geldi. Projede Serie A'dan Livorno, Almanya'dan St. Pauli, Fransa'dan St. Etienne gibi kulüpler var. Türkiye'den Adana Demirspor katılmış. Kulüp başkanı Bekir Çınar maçla ilgili güzel konuşmuş: "Livorno da bizim gibi işçi takımı. Irkıçılığa ve endüstriyel futbola karşı oldukları için aramızda bir ten uyumu oluştu. Livorno'yla kardeş takım olduk. Onları çok iyi bir şekilde ağırlayacağız. Başkanları da zaten bizim evde kalacak" Bekir Çınar "kardeş takım" olmanın biraz suyunu çıkarmış ancak kendilerini tebrik ediyorum. TFF 2. Lig 4. Grupta maddi sıkıntılarla boğuşmalarına rağmen bu tip organizasyonlara katılıyorlar. Süper Lig'den katılmayanlar utansın..

André-Pierre Gignac


Milli maçlar başlıyor. Kader maçına çıkacak tek takım biz değiliz. Biz Bosna'yı tartışırken Fransa'da da futbolcuların Romanya mesaisi başladı. Daha önceden Fransızlar'ın bu maça ne kadar önem verdiğine Fransa'nın kader maçı başlıklı postumda yer vermiştim. Teknik direktör Raymond Domenech bu maça tek forvetle çıkacağını açıkladı. Zaten Domenech'in 3 ön liberolu sistemi çok tartışılıyor Fransa'da.. Nasıl bir torpili varsa kovamıyorlar adamı.. Sarkozy ile bir bağlantısı olduğu zaten biliniyor. Neyse biz o toplara hiç gimeyelim. L'Equipe gazetesi Fransa Milli Takımı'nda daha önceden oynayan 100 oyuncuya "Aday kadrodaki oyunculardan hangisi en ilerideki pivot santrafor olmalı?" diye sormuş. Oyların %52'sini alan Toulouse'lu Gignac'ı tebrik ediyorum. Gerçekten de şu anda en formda olan o. Karim Benzema %32'yle 2. sırada. Anelka %8 almış. Oy kullananların %7'si -herhangi bir fikrim yok- demiş. Thierry Henry'nin aldığı oy ise %1. Tek bir oy alabilmiş. Zaten tek forvetli sistemde Henry'yi oynatmak kabus olur. Adam her seferinde söylüyor "Açıkta oynamayı seviyorum" diye.. O tek oyu veren kişi ise enteresandır Christophe Dugarry.. Adamın futboldan anlamadığı oynarken de belliydi. Şimdi tescillenmiş oldu.

Bir bakışta Premier Lig


İlk 3 hafta geride kaldı Ada'da. Az çok takımlar hakkında fikir sahibi olduk. Tahminim Ancelotti'nin Chelsea'si bu sene şampiyon olur. Alex Ferguson 2. sırada yer alır. Arsene Wenger'in bebeleri 3., Liverpool ise 4. sırayı alır. Manchester City tüm ihtişamına rağmen 5. sırada kalır. İlk beşi zorlayabilecek tek takım Tottenham. İyi başlamalarına rağmen ligin sonlarına doğru bocalarlar. Altıncılık onların olur. UEFA'ya giderler. Portsmouth, Burnley ve Hull City'ye ise Championship yolu gözüktü. Bu ligde tutunamazlar. Bu takımlardan biri ligde kalacaksa giden ya Stoke City ya da Birmingham olur. Geçen seneden 1-2 enteresan not vereyim.. Sezon boyunca sahasında sadece 5 maç kazanabilen ve küme düşen Newcastle United'ın St. James Park'taki seyirci ortalaması 48,750. Takım tutmak böyle bişey olsa gerek. Kasım sonundan Mayıs başına kadar üst üste 21 maç kaybetmemiş Arsenal. Bu aynı zamanda Premier Lig rekoru. Ancak Arsenal 4. oldu, bu bir paradoks mu?! Everton, West Ham, Sunderland, Newcastle, Bolton, Wigan, Portsmouth, Blackburn ve W.B.A. ilk dörtte yer alan takımlara karşı hiç kazanamamış.. Şok olmadım.. Ha bu arada Everton demişken; Marouane Fellaini'nin sadece 30 maçta gördüğü sarı kart sayısı 12. Sezon boyunca 111 kere faul yapmış.. Maşşallah. Ligin sadece 2. yarısını baz aldığımızda şampiyonun adı: Liverpool. Avrupa kupalarından elenince kendilerini lige vermişler.. Şampiyonla bitirelim. Manchester United 15 Kasım'la 18 Şubat arasında 14 maç üst üste kalesinde gol görmemiş.. Edwin Van der Sar. Saygı.