22 Haziran 2011 Çarşamba

Sen de iyi ekmek yedin be abi

Ruud van Nistelrooy'un fotoğraf albümü. Evliya Çelebi mübarek!

Juventus Away 2011-2012


Önümüzdeki sezon Juventus deplasmanlarda bu formayı giyecek. İlk başta binicilik şubesi açtılar da jokeylere dağıtacaklar sandım. Buffon iki sezon önce kalesini korurken pembe giymişti, şimdi o formanın benzerini bütün takım sırtına geçirecek. Geçen sezon Everton için de söylemiştim: Olmamış, olması mümkün değil.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Roma kralı


T-Shirt 7 Kasım 2010'dan kalma. Roma'nın Lazio'yu 2-0 yendiği maçtan sonra Francesco Totti üzerine geçirivermişti. Sonrasında Roma taraftarının mottosu gibi bir şey oldu. Sky Sport verilerine göre İtalya'da bu anı canlı olarak yaklaşık 14 milyon kişi seyretmiş. Roma kulübü bu t-shirtü 10.000 euro'dan satışa çıkarmış. Gelir, engelliler için malzeme yardımı yapan bir vakfa bağışlanacakmış.

10 Haziran 2011 Cuma

Paraguay 1999


Malum Copa America senesindeyiz. Turnuvanın başlamasına az bir süre kala hem takımlar hazırlık maçları yapıyor, hem turnuvanın düzenleneceği Arjantin'e taraftarlar ve basın mensupları akın ediyor, hem de biz ekran başında izleyecek olanlar kendi kendimizi turnuvaya hazırlıyoruz.

İnternetten biraz araştırma yaparken bu fotoğrafla karşılaştım. Paraguay'da 1999 yılında düzenlenen Copa America'dan. Meksika - Venezuela arasında oynanan grup maçı. Yılların eskitemediği büyük golcü Blanco Bravo iki golle yıldızlaşıyor. Dakikalar 84'ü gösterdiğinde de rakibine kafa atıp oyun dışında kalıyor. O zamanların genç yeteneği Daniel Osorno ve Venezuela cephesinden Urdaneta da birer gol atıyorlar, maç 3-1 bitiyor.

Fotoğrafa gelelim. Futbolu bıraktıktan sonra uyuşturucu şebekesine karışan, ancak futboldaki başarısını kokain sektöründe gösteremeyip hapsi boylayan Venezuelalı Rolando Alvarez sağda. Soldaki isim ise tanıdık. İkinci Fatih Terim döneminde ara transferde gelen, dört maç oynayıp ülkesine gönderilen Sergio Almaguer.

Özel yetenek


Kun Agüero: "Kendimi bir takımı tek başıma sırtlayacak kalitede görüyorum"

Radomir Antic: "Agüero'lu Atletico, Barcelona'nın 40 puan gerisinde"

9 Haziran 2011 Perşembe

Mesleki deformasyon

Muhabir: "Şimdi ne yapmak istiyorsunuz?"

Gaizka Mendieta: "Hayatımın sonuna kadar yetecek param var. Futboldan olabildiği kadar uzak kalmak ve sıradan bir hayat yaşamak istiyorum"

5 Haziran 2011 Pazar

La Masia'nın girişindeki fotoğraf


Bu kare bir tarihi anlatır aslında. Total futbolun doğuşunu. Nou Camp'da iki adam. Johan Neeskens ve Johan Cruyff aynı şeyi, iki farklı şekilde düşünürken. La Masia'nın girişinde bu fotoğraf var. Altında, "Hagalo en la misma forma con diferentes opciones" yazar. Türkçe'ye direkt olarak çevirince saçma bir cümle oluyor ama biraz törpülersek "Aynı amaca farklı seçenekler üreterek ulaş" gibi bir mesaj var. Onlarca çocuk sabahları antrenmana giderken bu fotoğrafı ve bu yazıyı görüyor. Etkilenmemek mümkün değil.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Üç farklı jenerasyon, üç farklı Bordeaux


Yabancı dil olarak en erken Fransızca'ya el attığım için haliyle de yurt dışında en erken ilgilenmeye başladığım lig Fransa ligi olmuştu. Ancak itiraf etmek gerekirse ne oynanan futboldan ne de bünyesinde bulundurduğu futbol hikayelerinden o kadar da etkilenmedim. Belki de sebep sadece daha sonradan haşır neşir olduğum Premier League ve La Liga'nın onu gölgede bırakmaya yetmesiydi.

Belli dönemlerde belli başlı başarılı kadrolar ortaya çıkar. Fransa Milli takımının yeni oyuncularının çoğunluğunu kadrosunda bulunduran ve yurt dışından bu kadroya iyi takviyeler yapmayı başarmış olan takım genelde Ligue 1'de sezonu mutlu sonla kapatır. Lyon'un yedi sene üst üste şampiyon olmasının temelinde de yatan buydu. Genelde (bu sezon bir istisna) Fransa sınırları içerisinde Anadolu Devrimi yapmaya çalışan takımlara pek de alışkın değiliz. Saint-Etienne romantikliği yapmanın lüzumu yok. Çok eskide kaldı onların başarısı. Tribün bakımından bile çoğu takımla baş edemezler. Zaten PSG taraftarı "Ici c'est Paris" diye bağırmaya başlayınca neredeyse bütün Saint-Etienne'i yutacak gibi oluyor. Doğruya doğru, artık Lyon, Marsilya ve Bordeaux arasında dönüyor bu lig.

Aralarından en çok Bordeaux'yu severim. Artık şarabından mıdır, aykırı formalarından mıdır bilmiyorum. İnternetin uzak köşelerinden birinde kendi çapımda sörf yaparken üç adet kareyle karşılaştım. Üç farklı Bordeaux kadrosu. Üçü de kaliteli Fransız futbolcularla iyi yabancıları harmanlamayı başarabilmiş ve şampiyon olmuş kadrolar.


Yukarıdaki kadro 1983-1984 sezonunu şampiyon olarak kapatan, Bordeaux taraftarının hala "öyle bir kadro gelmedi, gelmeyecek" dediği takım. Ünlü Fransız spor düşünürü Jacques Goddet'nin şöyle bir lafı vardır: "Fransa'da ırkçılığın bittiğine hiçbir zaman inanmadım. Fransa'da ırkçılık kağıt üzerinde biter ama zihinlerde asla bitmez. Teni beyaz olmayan birisi Fransa'da milli takımda oynayabiliyorsa ya gerçekten çok özel bir yetenektir, ya da tanrıdır". Sosyo-kültürel olarak Fransa'da o dönem oynanan futbola baktığımızda gerçekten de siyahi futbolcuların sahalarda bugüne oranla gerçekten çok az olduğunu görüyoruz. Hatta futbol sahalarını geçtim, Paris'de birinci ve ikinci bölgede siyah tenliler o günlerde yürümeye bile cesaret edemezdi. Böyle bir havanın hakim olduğu ortamda Fransa milli takımında iki siyahi futbolcu var. İkisi de Bordeaux'lu. Birisi ayakta en solda yer alan isim Marius Tresor. Aslında bir Marsilya efsanesi olan Tresor ilk şampiyonluğunu Bordeaux'da bu kadroyla kazanmıştı. İkinci isim ise daha sonra bizim topraklardan da geçen, eski dost Jean Tigana (ayakta sağdan ikinci). Tresor'un yanında yer alan pos bıyıklı amca son iki senedir Fransa'da en çok nefret edilen adam Raymond Domenech. Alt sırada oturan sağdan iki isim ise o zamanlar Batı Almanya'da iyi işler başarmış olan Dieter Müller ve Gernot Rohr. Takım kaptanı ise Platini'nin kankası ve her sezon sonunda Ligue 1'de en iyi orta saha oyuncusuna verilen Giresse ödülünün isim babası Alain Giresse.


Bu fotoğraf ise 1995-1996 sezonu öncesinde çekilmiş. Takım o sezon şampiyon olamadı. Ancak 1998-1999 sezonunda şampiyon olan kadronun temeli ve 1998 Dünya Kupasını kazanan Fransa'nın ilk izleri bu fotoğrafta. En üst sırada soldan üçüncü isim Zinedine Zidane. Yanında da meşhur kankası, "the balon" Christophe Dugarry var. Sol aşağıda yer alan kişi İbrahim Üzülmez mi bilmiyorum ama yanında oturan adam Bask asıllı Fransız sol bek Bixente Lizarazu. Orta sırada en başta yer alan isim yine daha sonradan bizim topraklara uğrayanlardan; eski Bursasporlu Mirza Varesanovic. Alt sırada en sonda oturan isim ise Fransa milli takım formasını üç kez giyen ancak kampta teknik direktör Gerard Houllier'in cüzdanını karıştırdığı için ömür boyu milli takımdan men edilen Laurent Fournier. Platini onun için, "Zidane'dan daha yetenekliydi, ancak Zidane'dan daha iyisini yapabilir miydi, bunu asla bilemeyeceğiz" demişti.


Gelelim günümüze: 2009-2010 sezonu. Lyon'un yedi senelik hegemonyasına son veren şampiyon takım. Fransa milli takımında direkt olarak oynamasa bile kadroya sık sık çağrılan beş isim var: Yoann GourcuffAlou Diarra, Benoit Tremoulinas, Marc Planus ve Cedric Carasso. Bu düzeyde olan oyuncuların yanında Marouane Chamakh, Jaroslav Plasil ve Geraldo Wendel gibi biraz çabalayan yetenekli oyuncular eklenince de zaten şampiyonluk geliyor.

Güzel takımsın Bordeaux. Ben kendime bir kadeh Merlot Blanc dolduruyorum. Afiyetle...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Güle güle Scholes


Ne kadroydu ama... Zaman çabuk geçiyor. Fotoğraftaki oyuncuların çoğu efsane oldular. Sağa sola dağıldılar. Kramponlarını en son asan isim de Paul Scholes oldu. Bir sezon daha oynar mıydı? Bilmiyoruz. Artık 36 futbolu bırakmak için erken mi geç mi? Onun bile net bir cevabı yok. Genelde "vücudum beni götürdüğü kadar oynamak istiyorum" der futbolcular. Scholes "vücut götürmüyor" dedi. Kramponları astı. Güzel adamdı.

Yeni Falcao'lar, yeni Hulk'lar


Bu sezon UEFA kupasını kazanan ve oynadığı güzel futbolla herkesin taktirini kazanan Porto'da firar dönemi başladı. Neredeyse bütün oyuncuların isimleri başka takımlarla yazılıyor. Falcao şuraya, Hulk buraya... Hatta sezon başı yetersiz bulunan ve kapının önüne konması beklenen Sapunaru için bile birçok kulüp sırada bekliyor.

Porto elindekileri tutar ya da satar. Son yıllarda zaten Avrupa'da üçe alıp beşe satmayı kuşkusuz en iyi beceren kulüp. Peki Porto elindekileri çıkarırken kadrosuna kimleri katacak? Bu sene üçe alıp iki sene sonra beşe satacağı futbolcular kimler? Portekiz'in en prestijli spor gazetesi Record bir liste yayınlamış. "Andre Villas-Boas'ın listesi" başlığı altında yayınlamışlar haberi. Ben de bozmadan aynen aktarıyorum:

Wilson Eduardo - Beira Mar
Yohan Tavares - Beira Mar
Rui Caetano - Paços Ferreira
Serginho - Trofense
Ruben Brigado - Uniao Leireia
Luis Felipe - Palmeiras
Patrik - Palmeiras
Vinicius - Cruzeiro
Neguete Cruzeiro
Maranhao - Cruzeiro
Lucas Piazon - Sao Paulo
Geraldo - Coritiba
James Collins - Shrewsbury Town
Niall Canavan - Scunthorpe United
Oleg Shatov - Ural
Anton Zabolotny - Ural
Maksim Grigoryev - Rostov

Hocam ne yaptın?


Tamam saçları hiçbir zaman normal değildi ama bu sefer hiç olmamış be abi. Galatasaray'ın eski futbolcusu Abel Xavier haftasonu Portekiz'de Sport TV için Şampiyonlar Ligi finalini yorumlamış. Saç, kıyafet, duruş budur.