31 Mayıs 2010 Pazartesi

Jimmy Jump Top 5


Eurovision'da en güzel sahne şovu bence İspanya'nın şarkısı sırasında kendini sahneye atan Jimmy Jump'a aitti. Adam aslen spor müsabakalarında sahaya kendini atmasıyla meşhurdur. Ben de bu Katalan kardeşimizin kendini er meydanına attığı en güzel 5 anı sıralayım dedim. İşte Top 5:


Bir numara tabi ki budur. Adamımız Katalan ve koyu bir Barça taraftarı olduğundan Figo'ya tepkisini böyle koymuş ve en manidar blokesi böyle olmuştu. Euro 2004 finalinde Figo'ya salladı Barcelona bayrağını ve kale ağlarına koştu.


Adamımız 2007 yılında da El Clasico'ya dalmıştı. 3-3 biten maçta 45. dakikada maç 2-2'yken Oleguer'in kırmızı kartla atılmasına sinirlenen Jimmy sahaya dalıp topu kapıp tribünlere dikmişti. Güzel hareketti.


Zıplayan adamın ucu bize de 2008'de dokunmuştu. Almanya-Türkiye yarı final maçında maç 1-1'ken oyun onun yüzünden 2 dakika durmuştu. Semih'in surat komik. "Ulan ben de nöbetçiyim. Arada ben de dellenip böyle dalsam mı" der gibi.


Bunu canlı olarak izlemiştim ve gerçekten aklıma en çok kazınan anlardan biridir. 2009 Roland Garros finali. Söderling ve Federer karşı karşıya. Federer'in künyesinde Roland Garros şampiyonluğu henüz yok. Konsantrasyona en çok ihtiyacı olan maç. Tie-break'te adamımız atlıyor kum korta. Federercilerin şansına konsantrasyonu bozulan Söderling oluyor ve İsviçreli Fransa'da ilk kez mutlu sona ulaşıyor.


En tazesi de bu işte. Eurovision'da ikinci sırada sahne alan İspanya'nın performansı sırasında atlıyor Jimmy Jump sahneye. Sıkıcı geçen yarışmada en güzel sahne şovunu ortaya koyarak benden tam not alıyor. SMS yollama şansımız olsa kesin 4-5 mesaj yollardım Jimmy kardeşimize.

Portekiz İdman Yurdu


Dünya Kupası arifesinde takımlar artık iyice moda girdi. Kimisi termal tesislerde kaplıcalarda yüzerek, kimisi Rio sahillerinde koşarak, kimisi bizim gibi televizyon başında, kimisi de resimdeki gibi hazırlanıyor kupaya. Portekiz Milli Takımı, Portekiz Hava Kuvvetleriyle beraber Estrela Dağı'na çıkıp askeri idman yapmış. Güney Afrika'daki kirli ve nemli havaya alışmaları için bir süre oksijensiz çadırın içerisinde tutulmuşlar. Cristiano Ronaldo ve Nani muhtemelen Manchester'ın çiseleyen yağmurunu bu sefer özlüyorlardır. Nani olsam "Ulan 94 milyon Euro'luk adamsın, ne işin var lan burada" derdim...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Yolunuz Açık Olsun



Avustralya Milli Takımı, Güney Afrika'da.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Sınırlar Ötesi Timsah Yürüyüşü


Bursaspor'un geçen hafta uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir biçimde şampiyonluğu elde etmesinin ardından, şimdi herkes bu takımın Avrupa'da neler yapacağını merak ediyor. Hemen hemen her konuda olduğu gibi, futbola da oldukça enteresan bakış açılarıyla yaklaşabilen bir ülkeyiz. Bursaspor'un şampiyonluk yarışının içine girdiği günden beri bazı insanlar, "Bursa şampiyon olmasın, bizi Avrupa'da nasıl temsil edecek ki" gibi altını dolduramadıkları tuhaf bir düşüncenin içerisindeler. Bunu söyleyen tabi ki "3 Büyükler" olarak adlandırdığımız İstanbul takımlarının taraftarları. Hani, Metalist Kharkiv'den 4 yiyen, Tromso faciası yaşayan ve Şampiyonlar Ligi'nde "0" çeken takımlar var ya, hah! İşte o takımların taraftarları bunu söyleyen. Geçen sene aynı laflar Sivasspor için de söyleniyordu. Sivasspor ilk Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi deneyimlerinde gerçekten de bu boş söylemlerin altını biraz olsun doldurdu. İşte Bursaspor'un farkı da burada ortaya çıkıyor. Bursa aslında Avrupa'ya hiç de uzak olmayan bir şehir.

Bursaspor 1974-1975.

Bursaspor, kuruluşundan 11 sene sonra, kulüp binasının duvarındaki sıvalar neredeyse hala nemliyken, 1973-1974 sezonunda Türkiye Kupası'nda finale yükselmişti. Rakip o sezonu Valdir Pereira, nam-ı diğer "Didi" yönetiminde lig şampiyonu bitiren ve fırtınalar estiren Fenerbahçe'ydi. O zamanlar iki maç üzerinden oynanan final serisinin ilk maçını Bursa'da 1-0 kazanan yeşil-beyazlılar, İstanbul'da Fenerbahçe'ye 3-0 yenilmekten kurtulamayacaktı. Ancak bu kötü bir sonuç değildi. Ligi şampiyon bitiren Fenerbahçe'nin, Şampiyon Kulüpler Kupası'na (Şampiyonlar Ligi'nin o zamanki adı) katılacak olması nedeniyle Bursaspor'a da Avrupa yolu açılmıştı. Bu vesileyle Bursaspor da Kupa Galipleri Kupası'na (UEFA Avrupa Ligi'nin o zamanki adı) katılabilecekti. Dile kolay! Kuruluşunuzun 11. senesinde Avrupalı rakiplerle boy ölçüşeceksiniz... 1974-1975 sezonuna girilirken, bir önceki sezon ligi 9. sırada bitirip, Türkiye Kupası'nda final oynayan ve tarihinin en başarılı sezonunu geçiren Bursaspor artık çıtasını yükseltmişti. Avrupa'da başarı hedefleyen yeşil-beyazlılar kadrosunu korumuş, Gürol, Sinan ve Turan gibi Milli Takım oyuncularını İstanbul'a yollamamıştı. Avrupa'da ilk rakip İrlanda Kupası şampiyonu Finn Harps takımıydı. Günümüzde sık sık 2. Lig'e düşmesi sebebiyle İrlanda'da "yo-yo club" olarak tanınan Finn Harps takımı, o zamanlar İrlanda Ligi'nde üst sıraları sürekli zorlayan bir ekipti. Bursa'daki ilk maçta müthiş bir taraftar desteğiyle rakibini 4-2 yenen Timsahlar, deplasmanda rakibiyle 0-0 berabere kalarak bir üst tura yükseldi. İlk maçta iki gol atan Sinan'a Finn Harps yöneticilerinin, İrlanda'daki maçın ardından talip oldukları dedikoduları o zamanki gazetelerin spor sayfalarını süslüyordu. İkinci turda rakip yine bir ada takımıydı: İskoçya Kupası şampiyonu Dundee United. İlk maç Dundee'deydi ve Tannadice Park'ı dolduran yaklaşık 10.000 Dundee United taraftarı takımlarının Anadolu'dan gelen adamlara karşı galip geleceğinden emindi. Ancak İrlanda deplasmanındaki gibi bu maçtan da gol sesi çıkmadı. Tabelada 0-0'ı gören İskoçlar çiseleyen yağmurun altında evlerine dönerken hala takımlarının tur atlayacağından emindiler, ta ki Vahit'in süper volesine kadar... Bursa'daki maçta Vahit'in insanüstü, Tusubavari vuruşuyla maçı 1-0 kazanan Bursaspor artık çeyrek finaldeydi. Rakip bu sefer bir öncekilere göre çok daha güçlüydü. SSCB'nin iddialı takımı Dinamo Kiev'le eşleşen Bursaspor ilk maçta Bursa'da 1-0 ikinci maçta da Kiev'de rakibine 2-0 yenilerek kupaya veda ediyordu. Ancak o sezon Dinamo Kiev'in kupayı kazanmasıyla Bursaspor da kupanın beşincisi ilan edilecek ve Bursa tarihindeki en önemli başarıyı elde edecekti. Avrupa'yla fazla haşır neşir olan yeşil-beyazlılar o zamanlar 16 takımlı olan ligi 13. sırada bitirerek düşmekten de son anda kurtulacaktı.

Bursaspor 1995-1996.

Daha sonradan uzunca bir süre Avrupa'ya hasret kalan Bursaspor, 1985-1986 sezonunda Türkiye Kupası finalinde Altay'ı 2-0 yenerek yeniden Kupa Galipleri Kupası'na yükseldi. Ancak şanssız bir kura çeken yeşil-beyazlılar dönemin Barcelona'sı diyebileceğimiz Ajax'la eşleşdiler ve ilk maçta 2-0, rövanşta da 5-0'la rakibine boyun eğerek kupaya erken veda ettiler. Gelelim "Bursaspor ve Avrupa" denince aklımıza gelen en taze anılara. 1994-1995 sezonunu Nevzat Güzelırmak yönetiminde 6. sırada bitiren Bursaspor, o sezon ilk kez düzenlenecek olan Inter-Toto Kupası'na katılma hakkı elde etti. Ancak sezon sonunda Güzelırmak'ın Altay'a geçmesiyle, boşalan teknik direktörlük koltuğu için pek de aday yoktu. Hatta kulüp teknik direktör bulamadığı için yönetimin içinden göreve talip olanlar çıkmaya başlamıştı. Ancak kulüp kapısından ince, uzun, sıkı saçlı, kumral bir adam girdi. Bu adam daha üç sezon önce futbolu bırakırken -ya da bıraktırılırken- bu kapıdan çıkmış ve bu ülkeye dönmemeye yemin etmişti. Futbolunun son demlerinde sakat olduğu için alacakları verilmeyen ve futbolu bırakmaya zorlanan bu adam, küfürler ederek ayrıldığı camiada üç sene sonra "İmparator" olarak anılacağını tahmin edemezdi. Bu adam tabi ki Nejat Biyediç'ten başkası değildi. Aslında Biyediç dönmeye niyetli değildi ancak yıllarını geçirdiği kulübüyle barışması için ortada bir fırsat vardı. Bu birliktelik her iki tarafın da çıkarına geliyordu. Bursaspor sonunda teknik direktörüne kavuşacak, Nejat Biyediç ise teknik direktörlük kariyerine resmen başlayacaktı. Hoca sorununu halleden Bursaspor'un kadrosu da oldukça iyiydi. Ekipte Elvir Baliç, Majid Mususi (timsah yürüyüşünü başlatan adam), Şaban Yıldırım, Ivko Ganchev ve Ercüment Şahin gibi önemli oyuncular bulunuyordu.

Biyediç 4 ayrı dönemde Bursa'yı çalıştırdı. (Solda M.Sözkesen)

Inter-Toto kupasında, beşli grup sisteminde İngiltere'nin ilk önce Brighton Have Albion'da Wimbledon takımına karşı oynayan Timsahlar sahadan 4-0 galip ayrıldı. Daha sonra sırasıyla İsrail'in Beitar Jerusalem takımını ve Belçika'nın Charleroi takımını 2-0'lık skorlarla geçen Bursaspor, Slovakya'nın FC Kosice takımıyla da 1-1 berabere kalarak grubunu lider bitirmişti. Artık taraftar Nejat Biyediç'i bağrına basıyor, yönetim hocasının arkasında duruyor, en önemlisi de ilk teknik direktörlük deneyimi olmasına rağmen futbolcular İmparator'a inanıyordu. İlk eleme turunda Yunanistanın OFI Crete takımıyla karşılaşan yeşil-beyazlılar 1. dakikada yenik düşmelerine rağmen Ercüment ve Levent'in golleriyle tur atlıyordu. Bir üst turda ise unutulmaz bir maç yaşanacaktı. O zamanlar Bundesliga'nın gediklisi olan Karlsruhe ile karşılaşan Bursaspor, normal süresi 2-2, uzatma dakikaları da 3-3 sona eren karşılaşmada, rakibine 9-8 yenilerek kupaya veda edecekti. Alınan mağlubiyete rağmen oyuncularını dakikalarca ayakta alkışlayan Bursalı taraftarlar, Atatürk Stadı'nda uzun yıllar eşine benzerine rastlanmayan bir maça tanıklık etmişti. O maçta Karlsruhe adına penaltılardan birini atan Adrian Knup ise bir sonraki sezon Galatasaray'da oynamak için ülkemize gelecek ve o maç için "Hayatım boyunca unutamayacağım bir atmosferdi. Maç bitince ilk başta bizi alkışladıklarını sandım. Sonra Bursalı oyuncuları birer birer çağırıp oley çektirdiler. Aslında ne bizi ne de kendi oyuncularını alkışlıyorlardı. Onlar oynanan futbolu alkışladı. O alkışlar hala kulağımda çınlanıyor" diyecekti.

Knup: "Taraftarı unutamıyorum"

Gördüğünüz gibi bu takım Avrupa'ya hiç de uzak değil. Aksine Avrupa'ya az giden ama öz giden bir kulüp. Bütün bu yaşananlar Bursaspor'un gelecek sezon başarılı olacağı anlamına gelmiyor. Kadrolarını koruyup, Avrupa'da iş yapabilecek bir takım ekstra oyunculara ihtiyaçları olduğu da kesin. Ancak şunu da söylemek isterim ki, gelecek sezon Sercan Yıldırım, Bursaspor'u Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkaran golü atıp saha içerisinde timsah yürüyüşü başlatırsa kimse şaşırmasın. Bu takım o yürüyüşü Avrupa'da yapmayı zaten biliyor.

Timsah yürüyüşü Mususi'yle başladı.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Barcelona 2011


Barça 2010-2011 sezonunda deplasmanda bu formayı giyecek. Deplasman forması konusunda oldukça deneysel bir takım Barcelona. Son 5 sezonda açık mavi, turuncu, fosforlu sarı gibi değişik formalar giydiler. Son 5 sezonda olduğu gibi bu da olmamış. En azından Galatasaray gibi formaları çirkinleştikçe futbolları da çirkinleşmiyor. Seviyoruz Barcelona'yı...

Bayern: 0 Milito: 2

Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Inter.


19 Mayıs 2010 Çarşamba

Hoşgeldiniz



Mehmet Batdal ve Serdar Özkan Galatasaray'da...

18 Mayıs 2010 Salı

Valencia'da Memo Rüzgarı



Aklın Neredeydi Be Adam?

Sergio Ramos

"You always have a bitter feeling when you end a season without a title. Now is when you remember the points you dropped in important games. This is not the time for laments. We have to learn from our mistakes. Barcelona had a great season and they should be congratulated for it"

"Sezonu kupasız kapatmak çok acı veren bir duygu oluşturuyor. Önemli maçlarda kaybettiğiniz puanları hatırlıyorsunuz. Şimdi ağıt zamanı değil. Hatalarımızdan öğrenmemiz gerekenler var. Barcelona müthiş bir sezon geçirdi ve bunun karşılığında kutlanmaları gerekiyor"

Adam Gibi Adam Ertuğrul Sağlam


Ertuğrul Sağlam: "Açıkça söylemem gerekirse ikinci olmayı hiç istemiyordum. Ligi ikinci bitirsek bize gönüllerin şampiyonu diyeceklerdi. Bu ülkede maalesef birinciyseniz birincisiniz. İkinciyseniz hiçbir şeysiniz. Bu yüzden bir kademe üste çıkıp en üst seviyede olmamız gerekiyordu. Biz de bunu başardık"

Sevgili Harry


Sezon bitti. Gerçi benim için ve Galatasaray'lılar için zaten bitmişti. Şampiyonun kim olacağı beni hiç ilgilendirmiyordu. Fenerbahçe şampiyon olsaydı bile hala şu anda içerisinde bulunduğum ruh halinde olacaktım. Yönetim yanlışları, Rijkaard'ın yanlış seçimleri, transfer hataları vs. vs. Hatalarla dolu bir sezon. Yanlışlardan biri de kuşkusuz yabancı futbolcu tercihleriydi. Şimdi hepsi birer birer yuvadan uçuyor. "Alemin" kralı Jo zaten ülkesine kaçtı. Giovani'yi transfer edeceklerini sanmıyorum. O da gidici. Leo Franco zaten var mıydı ki? Şu anda muhtemelen Buenos Aires'deki evinde Mate içiyordur. Kader Keita, Lucas Neill ve Elano Galatasaray'ın sözleşmeli futbolcuları. G.Saray bu adamları tutmak isterse tutar. Ancak üçü de Dünya Kupası oynayacak ve en azından birinin kendini gösterip transfer olacağını düşünüyorum. Geriye kaldı bir adam. Gerçek bir adam. Belki de bu adamlarla yan yana yazıldığında kadroda olması gereken tek kişi. Harry Kewell. Ama o da gitti.. Yazının geri kalanını ona yazıyorum.


Sevgili Harry,

2008 yazının sıcak bir günüydü. Uzun bir süredir Galatasaray'ı izlememenin burukluğuyla kendimi yazlık evimizin bulunduğu sitenin lokaline attım. Galatasaray yedek ağırlıklı kadrosuyla Hollanda veya Belçika'nın ikinci lig takımlarından biriyle oynuyordu. Bazen tuttuğunuz takımın dandik bir hazırlık maçını izlemek bile size her olumsuzluğu unutturabiliyor. Galatasaraylı futbolcuların üzerinde turuncu formalar vardı. Forma konusunda biraz gelenekçi olduğumdan biraz garipsedim. Beğenmedim formaları. Yıllardır parçalıyla oynayan Galatasaray'ı turuncu formayla görmek tuhaf geldi. Belki de kötü geçecek sezonun habercisiydi o forma. Maç berabere bitti. Zaten formadan dolayı canım sıkılmıştı. Alınan kötü sonuç, daha doğrusu oynanan kötü futbol da buna eklenince, uzun süredir hasretini çektiğim Galatasaray özlemimi hiç gideremedim. Erkenden yattım. Ertesi gün uyandığımda televizyonda seni gördüm. "Son dakika: Harry Kewell Galatasaray'da". O zamanlar Harry Kewell denince senin Leeds United'daki hallerin aklıma gelirdi. Yüzümde mutluymuşum gibi değişik bir tebessüm oluştu. İmza töreninde üzerine o turuncu formayı geçirdin. Nedense o formayı o andan itibaren seninle özdeşleştirdim. Sen şimdi gittin. Yoksun. Büyük bir ihtimalle Türkiye'ye, en azından futbol oynamak için bir daha gelmezsin. Ben bir Galatasaraylı olarak üzülüyorum. Gerçekten üzülüyorum. Popescu'da yaşamıştım bu duyguyu en son. Senin gibisi zor gelir bir daha. Üstümde forma var şu anda. Turuncu forma. Adın yazıyor arkamda. Bizi sakın unutma...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

13 Mayıs 2010 Perşembe

Bienvenido A Valencia Mehmet


Mehmet Topal'ın Valencia'ya transfer olması Valencia'daki bu ön liberosuz ortamda çok mantıklıydı. Daha önce bu transferle ilgili ayrıntılı bir yazı yazmıştım. Ander Herrera, Zaragoza'yla yeni sözleşme imzalayınca, Tymoshchuk da sakatlanınca Mehmet Topal tek alternatif olarak kaldı. Seneye Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak Valencia için Mehmet Topal iyi bir tercih. Sonuçta daha 24 yaşında. Ancak Mehmet unutmamalı ki Valencia da onun için büyük şans. Türklerin İspanya'da uzun süre kalabilmesi ender yaşanan bir olay aslında. Biz ne Las Palmas'lar ne Mallorca'lar gördük. Tabi ki Nihat ve Tayfun gibi olumlu örnekler de var. Mehmet adaptasyon sürecini çabuk atlatırsa çok faydalı olur. Sadece Valencia'ya değil, bize de. Superdeporte'nin manşeti: İmzaladı. Alt başlık: El Turco gelecek 4 sezon boyunca Mestalla'da.

Adamsın

11 Mayıs 2010 Salı

Aday Kadro


Vicente Del Bosque aday kadrosunu açıkladı. Adamın işi de zor. Bu 30 kişilik kadroyu 23'e düşürecek. Hadi ikisi kaleci. Güiza, Dünya Kupası'nı zor görür.


KALECİ:
Iker Casillas Fernández (Real Madrid CF)
David De Gea Quintana (Club Atlético de Madrid, SAD)
Diego López Rodríguez (Villareal CF SAD)
José Manuel Reina Páez (Liverpool)
Víctor Valdés Arribas (FC Barcelona)
DEFANS:
Raúl Albiol Tortajada (Real Madrid CF)
Alvaro Arbeloa Coca (Real Madrid CF)
César Azpilicueta Tanco (Club Atlético Osasuna)
Joan Capdevila Méndez (Villarreal CF, SAD)
Carlos Marchena López (Valencia CF, SAD)
Gerard Pique Bernabéu (FC Barcelona)
Carles Puyol Saforcada (FC Barcelona)
Sergio Ramos García (Real Madrid)
ORTA SAHA:
Xabier Alonso Olano (Real Madrid CF)
Sergio Busquets Burgos (FC Barcelona)
Francesc “Cesc” Fabregas Soler (Arsenal FC)
Andrés Iniesta Lujan (FC Barcelona)
Javier Martínez Aguinaga (Athletic Club)
Marcos Antonio Senna Da Silva (Villarreal CF, SAD)
David Jiménez Silva (Valencia CF, SAD)
Xavier Hernández Creus (FC Barcelona)
FORVET:
Santiago Cazorla González (Villarreal CF, SAD)
Jesús Navas González (Sevilla FC SAD)
Juan Manuel Mata García (Valencia CF, SAD)
Pedro Rodríguez Ledesma (FC Barcelona)
Daniel González Güiza (Fenerbache SK)
Fernando Llorente Torres (Athletic Club)
Alvaro Negredo Sánchez (Sevilla FC SAD)
Fernando Torres Sanz (Liverpool FC)
David Villa Sánchez (Valencia CF, SAD

4 Mayıs 2010 Salı

İlk Büyük Transfer


Liglerin bitmesine kısa bir süre kala yaz mevsimi transfer döneminin ilk bombasını Barcelona patlattı. Arsenal'in Rus forveti Andrei Arshavin gelecek sezon Katalan ekibi için forma giyecek. Arshavin, İngiltere'de yayın yapan People gazetesine "Yazın Barcelona'ya sadece tatil için gitmeyeceğim" demiş. Forvet bolluğundan şans bulur mu bilinmez ama bu sezon müthiş bir performans sergileyen Pedro yedek kulübesine gönderilirse büyük ayıp olur. Bojan Krkic için artık yolcu diyebiliriz...