Bursaspor'un geçen hafta uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir biçimde şampiyonluğu elde etmesinin ardından, şimdi herkes bu takımın Avrupa'da neler yapacağını merak ediyor. Hemen hemen her konuda olduğu gibi, futbola da oldukça enteresan bakış açılarıyla yaklaşabilen bir ülkeyiz. Bursaspor'un şampiyonluk yarışının içine girdiği günden beri bazı insanlar, "Bursa şampiyon olmasın, bizi Avrupa'da nasıl temsil edecek ki" gibi altını dolduramadıkları tuhaf bir düşüncenin içerisindeler. Bunu söyleyen tabi ki "3 Büyükler" olarak adlandırdığımız İstanbul takımlarının taraftarları. Hani, Metalist Kharkiv'den 4 yiyen, Tromso faciası yaşayan ve Şampiyonlar Ligi'nde "0" çeken takımlar var ya, hah! İşte o takımların taraftarları bunu söyleyen. Geçen sene aynı laflar Sivasspor için de söyleniyordu. Sivasspor ilk Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi deneyimlerinde gerçekten de bu boş söylemlerin altını biraz olsun doldurdu. İşte Bursaspor'un farkı da burada ortaya çıkıyor. Bursa aslında Avrupa'ya hiç de uzak olmayan bir şehir.
Bursaspor 1974-1975.
Bursaspor, kuruluşundan 11 sene sonra, kulüp binasının duvarındaki sıvalar neredeyse hala nemliyken, 1973-1974 sezonunda Türkiye Kupası'nda finale yükselmişti. Rakip o sezonu Valdir Pereira, nam-ı diğer "Didi" yönetiminde lig şampiyonu bitiren ve fırtınalar estiren Fenerbahçe'ydi. O zamanlar iki maç üzerinden oynanan final serisinin ilk maçını Bursa'da 1-0 kazanan yeşil-beyazlılar, İstanbul'da Fenerbahçe'ye 3-0 yenilmekten kurtulamayacaktı. Ancak bu kötü bir sonuç değildi. Ligi şampiyon bitiren Fenerbahçe'nin, Şampiyon Kulüpler Kupası'na (Şampiyonlar Ligi'nin o zamanki adı) katılacak olması nedeniyle Bursaspor'a da Avrupa yolu açılmıştı. Bu vesileyle Bursaspor da Kupa Galipleri Kupası'na (UEFA Avrupa Ligi'nin o zamanki adı) katılabilecekti. Dile kolay! Kuruluşunuzun 11. senesinde Avrupalı rakiplerle boy ölçüşeceksiniz... 1974-1975 sezonuna girilirken, bir önceki sezon ligi 9. sırada bitirip, Türkiye Kupası'nda final oynayan ve tarihinin en başarılı sezonunu geçiren Bursaspor artık çıtasını yükseltmişti. Avrupa'da başarı hedefleyen yeşil-beyazlılar kadrosunu korumuş, Gürol, Sinan ve Turan gibi Milli Takım oyuncularını İstanbul'a yollamamıştı. Avrupa'da ilk rakip İrlanda Kupası şampiyonu Finn Harps takımıydı. Günümüzde sık sık 2. Lig'e düşmesi sebebiyle İrlanda'da "yo-yo club" olarak tanınan Finn Harps takımı, o zamanlar İrlanda Ligi'nde üst sıraları sürekli zorlayan bir ekipti. Bursa'daki ilk maçta müthiş bir taraftar desteğiyle rakibini 4-2 yenen Timsahlar, deplasmanda rakibiyle 0-0 berabere kalarak bir üst tura yükseldi. İlk maçta iki gol atan Sinan'a Finn Harps yöneticilerinin, İrlanda'daki maçın ardından talip oldukları dedikoduları o zamanki gazetelerin spor sayfalarını süslüyordu. İkinci turda rakip yine bir ada takımıydı: İskoçya Kupası şampiyonu Dundee United. İlk maç Dundee'deydi ve Tannadice Park'ı dolduran yaklaşık 10.000 Dundee United taraftarı takımlarının Anadolu'dan gelen adamlara karşı galip geleceğinden emindi. Ancak İrlanda deplasmanındaki gibi bu maçtan da gol sesi çıkmadı. Tabelada 0-0'ı gören İskoçlar çiseleyen yağmurun altında evlerine dönerken hala takımlarının tur atlayacağından emindiler, ta ki Vahit'in süper volesine kadar... Bursa'daki maçta Vahit'in insanüstü, Tusubavari vuruşuyla maçı 1-0 kazanan Bursaspor artık çeyrek finaldeydi. Rakip bu sefer bir öncekilere göre çok daha güçlüydü. SSCB'nin iddialı takımı Dinamo Kiev'le eşleşen Bursaspor ilk maçta Bursa'da 1-0 ikinci maçta da Kiev'de rakibine 2-0 yenilerek kupaya veda ediyordu. Ancak o sezon Dinamo Kiev'in kupayı kazanmasıyla Bursaspor da kupanın beşincisi ilan edilecek ve Bursa tarihindeki en önemli başarıyı elde edecekti. Avrupa'yla fazla haşır neşir olan yeşil-beyazlılar o zamanlar 16 takımlı olan ligi 13. sırada bitirerek düşmekten de son anda kurtulacaktı.
Bursaspor 1995-1996.
Daha sonradan uzunca bir süre Avrupa'ya hasret kalan Bursaspor, 1985-1986 sezonunda Türkiye Kupası finalinde Altay'ı 2-0 yenerek yeniden Kupa Galipleri Kupası'na yükseldi. Ancak şanssız bir kura çeken yeşil-beyazlılar dönemin Barcelona'sı diyebileceğimiz Ajax'la eşleşdiler ve ilk maçta 2-0, rövanşta da 5-0'la rakibine boyun eğerek kupaya erken veda ettiler. Gelelim "Bursaspor ve Avrupa" denince aklımıza gelen en taze anılara. 1994-1995 sezonunu Nevzat Güzelırmak yönetiminde 6. sırada bitiren Bursaspor, o sezon ilk kez düzenlenecek olan Inter-Toto Kupası'na katılma hakkı elde etti. Ancak sezon sonunda Güzelırmak'ın Altay'a geçmesiyle, boşalan teknik direktörlük koltuğu için pek de aday yoktu. Hatta kulüp teknik direktör bulamadığı için yönetimin içinden göreve talip olanlar çıkmaya başlamıştı. Ancak kulüp kapısından ince, uzun, sıkı saçlı, kumral bir adam girdi. Bu adam daha üç sezon önce futbolu bırakırken -ya da bıraktırılırken- bu kapıdan çıkmış ve bu ülkeye dönmemeye yemin etmişti. Futbolunun son demlerinde sakat olduğu için alacakları verilmeyen ve futbolu bırakmaya zorlanan bu adam, küfürler ederek ayrıldığı camiada üç sene sonra "İmparator" olarak anılacağını tahmin edemezdi. Bu adam tabi ki Nejat Biyediç'ten başkası değildi. Aslında Biyediç dönmeye niyetli değildi ancak yıllarını geçirdiği kulübüyle barışması için ortada bir fırsat vardı. Bu birliktelik her iki tarafın da çıkarına geliyordu. Bursaspor sonunda teknik direktörüne kavuşacak, Nejat Biyediç ise teknik direktörlük kariyerine resmen başlayacaktı. Hoca sorununu halleden Bursaspor'un kadrosu da oldukça iyiydi. Ekipte Elvir Baliç, Majid Mususi (timsah yürüyüşünü başlatan adam), Şaban Yıldırım, Ivko Ganchev ve Ercüment Şahin gibi önemli oyuncular bulunuyordu.
Biyediç 4 ayrı dönemde Bursa'yı çalıştırdı. (Solda M.Sözkesen)
Inter-Toto kupasında, beşli grup sisteminde İngiltere'nin ilk önce Brighton Have Albion'da Wimbledon takımına karşı oynayan Timsahlar sahadan 4-0 galip ayrıldı. Daha sonra sırasıyla İsrail'in Beitar Jerusalem takımını ve Belçika'nın Charleroi takımını 2-0'lık skorlarla geçen Bursaspor, Slovakya'nın FC Kosice takımıyla da 1-1 berabere kalarak grubunu lider bitirmişti. Artık taraftar Nejat Biyediç'i bağrına basıyor, yönetim hocasının arkasında duruyor, en önemlisi de ilk teknik direktörlük deneyimi olmasına rağmen futbolcular İmparator'a inanıyordu. İlk eleme turunda Yunanistanın OFI Crete takımıyla karşılaşan yeşil-beyazlılar 1. dakikada yenik düşmelerine rağmen Ercüment ve Levent'in golleriyle tur atlıyordu. Bir üst turda ise unutulmaz bir maç yaşanacaktı. O zamanlar Bundesliga'nın gediklisi olan Karlsruhe ile karşılaşan Bursaspor, normal süresi 2-2, uzatma dakikaları da 3-3 sona eren karşılaşmada, rakibine 9-8 yenilerek kupaya veda edecekti. Alınan mağlubiyete rağmen oyuncularını dakikalarca ayakta alkışlayan Bursalı taraftarlar, Atatürk Stadı'nda uzun yıllar eşine benzerine rastlanmayan bir maça tanıklık etmişti. O maçta Karlsruhe adına penaltılardan birini atan Adrian Knup ise bir sonraki sezon Galatasaray'da oynamak için ülkemize gelecek ve o maç için "Hayatım boyunca unutamayacağım bir atmosferdi. Maç bitince ilk başta bizi alkışladıklarını sandım. Sonra Bursalı oyuncuları birer birer çağırıp oley çektirdiler. Aslında ne bizi ne de kendi oyuncularını alkışlıyorlardı. Onlar oynanan futbolu alkışladı. O alkışlar hala kulağımda çınlanıyor" diyecekti.
Knup: "Taraftarı unutamıyorum"
Gördüğünüz gibi bu takım Avrupa'ya hiç de uzak değil. Aksine Avrupa'ya az giden ama öz giden bir kulüp. Bütün bu yaşananlar Bursaspor'un gelecek sezon başarılı olacağı anlamına gelmiyor. Kadrolarını koruyup, Avrupa'da iş yapabilecek bir takım ekstra oyunculara ihtiyaçları olduğu da kesin. Ancak şunu da söylemek isterim ki, gelecek sezon Sercan Yıldırım, Bursaspor'u Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkaran golü atıp saha içerisinde timsah yürüyüşü başlatırsa kimse şaşırmasın. Bu takım o yürüyüşü Avrupa'da yapmayı zaten biliyor.
Timsah yürüyüşü Mususi'yle başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder