16 Haziran 2010 Çarşamba

Almanya'nın Messi'si olmak


Dünya Kupası başlayalı beş gün oluyor ama hala oturup, kafamı verip adam gibi bir yazı yazamadım. Ben de sizin gibi vuvuzela vızırtıları ve TRT'nin muhteşem(!) yayınlarıyla birlikte büyük beklentilere cevap veremeyen kupayı hayal kırıklığı içerisinde izliyorum.


Ben bu yazıyı yazarken 14 maç oynanmış durumda ve atılan gol sayısı sadece 23. Yani 1986'daki kupada ilk 14 maçta atılan 28 gollük rekor kırıldı ve gol bakımından en kısır geçen Dünya Kupası artık bu (ilk 14 maç itibariyle). Buradan yola çıkarak artık bütün takımların defans yapmayı az çok öğrendiğini çıkarabiliriz ancak ben yine de bu golsüzlüğü fazla da yadırgamıyorum. Bütün sezon boyunca Avrupa'da en üst düzeyde oynanan futbolu dünyanın bütün ülkelerinden beklemek aptallık olur. Bir de parlayanlar var turnuvada. Sahalarda görmek istediğimiz hareketler. Futbola şekil veren. Ara paslarıyla göze hitap eden. Ve en önemlisi "Joga Bonito" felsefesinin ölmediğini gösteren. İşte bu adamlardan biri de Mesut.


Gelsenkirchen'de doğmuş, Emscher ırmağının kenarında büyümüş, futbol kültürünü Parkstadion'da edinmiş ve meslek olarak futbolculuğu tercih etmiş birisinin Alman Milli Takımı'nda oynamasından daha doğal bir şey olamaz. Nedense ülkemizde bu olaylara biraz fazla essentialist (özcü) yaklaşıyoruz ve gerçekleri görmek istemiyoruz. Milli takımımız da neden yurt dışında yetişmiş oyuncularımızın sayısı bu kadar fazla? Oradakiler fiziki olarak buradakilerden daha mı üstün? Hayır. Mental olarak genç yaştan itibaren aldıkları eğitim onları daha farklı kılıyor da ondan. "En büyük hayalim Hülya Avşar'la evlenmek" diyen Tanju Çolak ya da "Ben de bir gün kırmızı Ferrari'ye bineceğim" diyen Sergen Yalçın, Almanya'da yetişmiş olsaydı acaba ne olurdu? Bazen yurt dışında yetişen oyuncuların üstüne atlamak, yani hazıra konmak yerine, Türkiye'deki futbolcuların gelişim evresini nasıl geçirdiklerine bakmamız ve önlem almamız gerekmiyor mu? Ajax altyapısını düzenleyen yetkililer manyak mı ki futbolcularına deli gibi sosyoloji ve felsefe okutuyor? Biraz bu noktaları irdelemeli ve Mesut gibi bir olağanüstü yeteneği rahat bırakıp, onun sunduğu resitalde bu futbol festivalinin zevkini iliklerimizde hissetmeliyiz.

Horst Hrubesch & Mesut Özil

Gelelim başlıktaki adama. Horst Hrubesch. Kendisi 1982 Dünya Kupası'nda finalde yenilen Batı Almanya'nın kadrosundaydı. Hafızası güçlü olanlar Hrubesch'in 1997'de kısa bir dönem Samsunspor'u çalıştırdığını da hatırlayabilir. Hrubesch 1980'de kazanılan Avrupa Şampiyonası'nda Batı Almanya'nın kilit adamlarından biriydi. Hamburg'da attığı gollerle de efsaneleşti ve Almanya futbolu adına önemli bir isim. "Mesut Özil, Almanya'nın Messi'sidir" demiş bugün. Futbolcuların birbirleriyle karşılaştırılmasına karşıyım. Herkes farklı ve kendine has yetenekleri var. Ama bu benzetme hoşuma gitti. En azından bize bir şeyler hatırlattı. Ben de bu lafı biraz değiştirerek söylemek istiyorum. "Mesut, Türkiye'nin değil, Almanya'nın Messi'sidir"

Hrubesch 1982'nin yıldızlarından biriydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder