22 Haziran 2010 Salı

Mahallenin arıza çocuğu Anelka


Bir futbolcu olarak kariyerinizin son Dünya Kupası'nda, çıktığınız bir maçın devre arasında, teknik direktöre, "orospu çocuğu" der misiniz? Bunu yapabilmek için gerçekten çok uç noktalarda yaşamanız ve de içerisinde bulunduğunuz durumu pek de umursamıyor olmanız lazım. Blog'da daha önceden Raymond Domenech'le ilgili yazdığım en az 10 tane yazıdan bu adama bu küfürün geç bile edildiğini görüyorum. Dünya Kupası öncesine Ben Arfa ve Benzema'nın kadroya alınmamasıyla tırmanan gerginlik Fransa Milli Takımı'nda sonunda tavan yaptı. Her ne kadar bu küfrü hak eden Domenech olsa da, bu küfrü eden Anelka'nın da bunu yapmış olması pek sürpriz sayılmaz.


Nicolas Anelka'nın kariyerine şöyle göz ucuyla dahi bakınca adeta kaynayan bir kazan olduğunu görebiliyorsunuz. En azından menajerlik oyunlarını oynayanlar bile bilir ki, henüz ilk sezonda Anelka'nın profiline tıkladığınızda, "Don't happy with his manager", "Want to leave the club" ya da "Believe that he must play on the first team regular" gibi ibareler çıkar. Aslında Anelka'yla ilgili biraz daha özele indiğimizde onun tipik bir "sorunlu oyuncu" olmadığını, vurdumduymaz bir oyuncudan çok daha fazlası olduğunu görüyoruz.


Daha 17 yaşındayken Paris Saint Germain'le sözleşmesi devam ederken Arsenal'e attığı imza da bile, -ki o transferde Anelka'dan çok onun aklını çelen Arsene Wenger'in suçu vardır- Anelka'nın ileride oynayacağı kulüpler için ne gibi problemler yaşatabileceği ortadaydı. Anelka'nın Arsenal'de nispeten daha sorunsuz bir dönem geçirmesinde kuşkusuz Arsenal'in elde ettiği başarılar ve kazanılan kupaların payı da büyüktür. Kupalar kazanıldıkça sanki oyuncuların kusurları ve hataları göze çarpmaz ancak sezon sonunda eğer ikinci sıradaysanız "Anelka gibiler" genelde bileti ilk kesilenler olur.


Anelka da 1998-1999 sezonunun sonunda Arsenal ikinci sırada kalınca, Real Madrid'e "hayır" diyemedi ve hatırı sayılır bir bonservis bedeliyle La Liga'nın yolunu tuttu. Ama dedik ya; Anelka tipik bir sorunlu futbolcu çizgisinin çok çok ötesindeydi. Sezon sonunda kazanılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu bile onun Madrid'de kalması için yeterli değildi. Kibirli yapısı bu başarılı ortamda bile göze batıyordu. Şehrin çocukları Morientes ve Raul da, teknik direktör Vicente Del Bosque'nin ilk tercihleri olunca genç yaşta daha fazla forma şansı bulmak isteyen Anelka kupa seremonisinin ardından ülkesine firar etti.


O zamanlar Avrupa arenasında daha fazla söz sahibi olan PSG, Şampiyonlar Ligi'ne katılmış, OPEL'le yenilenen sponsorluk anlaşmasıyla Paris'te herkesin cebi dolmuştu. Parc des Princes'de biraz olsun durulan kaos ortamı, üç sene önce izinsizce ayrılan Anelka'nın vefa borcunu ödemesi için uygun ortamı doğurmuştu. Anelka görkemli bir törenle tekrar üç renkli formaya kavuştuğunda taraftarların beklentisi bu sefer çok daha fazlaydı. Ancak beklentilerden de daha fazlası olmadı ve sezon içerisinde teknik direktör Luiz Fernandez ilk 11'de Anelka yerine Christian-Aloisio ikilisini tercih edince, yaramaz çocuk hocasıyla tartışıp, sezon sonuna kadar en mutlu olduğu yere, İngiltere'ye yollandı.


O sezonu hasbelkader Liverpool'da tamamlamayı başaran Anelka'nın üçüncü defa Paris'e dönmeye niyeti yoktu. İngiltere'deki performansı La Liga ve Ligue 1'e göre çok daha başarılı olan Anelka bu sefer de sezon sonunda satın alma opsiyonunu kullanmak için Paris'e giden Liverpool'lu yöneticilere sağ gösterip sol vurdu ve kendisine senelik 2.5 milyon pound öneren Manchester City'li yöneticilerle el sıkıştı. Henüz kariyerinin başında Fransa formasıyla Wembley'de iki gol atan Anelka'ya İngiltere'de kuşkusuz daha fazla hoşgörü vardı. Manchester City, Fenerbahçe ve Bolton Wanderers'ı kariyerinde basamak atlamak için kullanan ve nispeten bu kulüplerde daha sakin kalabilen Anelka şimdi Chelsea'de. Yine en tepe de. Ancak kazanılan şampiyonluklar ve alınan başarılı sonuçlar onun üzerine yine gölge yapıyor. Yarın öbür gün kankaları diyebileceğimiz Malouda ve Drogba takımdan yollanınca Anelka'nın bu sakinliğini koruyabileceğine pek inanmıyorum.


Daha 18 yaşında Wembley'de İngiltere'ye iki gol atan bu adamın milli takım kariyeri bitme noktasına geldi diyebiliriz. Laurent Blanc'la yeni ve adam gibi bir yapılanmaya gireceğine inandığım Fransa Milli Takımı'nda Nicolas Anelka en fazla EURO 2012'yi görebilir. Bu adamı biraz halı sahada kaleye geçmek istemeyen ve "elim sakat", "kolum ağrıyor" gibi bahaneler bulan elemanlara benzetiyorum. Sürekli bir yerlerden kaçmak, uzaklaşmak için bahaneler uyduruyor, bulamadığı zaman da ortalığı karıştırıp, "ben sorunluyum, beni yollayın en iyisi" imajı veriyor. Sadece merak ettiğim şey şu: sırada ne var Anelkacım, söyle bize sırada ne var? Çünkü biliyoruz ki bu yaptığın ne ilkti, ne de son olacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder