Les Ferdinand
Ligimizde yabancı sayısı sekizden ona çıkarıldığından beri, daha doğrusu 6+2'den 6+2+2'ye getirildiğinden beri bir sürü yorum okudum. Aklıselim yorumcularda genel kanı matematik denklemine benzeyen bu saçma kuralın üst düzey liglerdeki gibi sınırsız, ancak yaş sınırlaması ve milli takımda oynama kıstası konularak düzenlenmesi yönünde. Tamamen hemfikir olmakla beraber bu konuyla ilgili en beğendiğim yazının linki de burada, Bülent Timurlenk tarafından yazılmış. Ligimizde yapılan transferlerin çoğu "ya tutarsa" şeklinde kapsamlı bir araştırma yapılmadan, menajerlerin izlettiği kasetler ve wikipedia'dan bakılan kariyerler üzerinden yapılıyor.
Les Ferdinand
Tottenham'da oynamış, kariyeri Türkiye'yle kesişmiş beş tane futbolcunun hikayesi de oldukça ilginç. Kimisi unutulmazlar arasına girdi, kimisi büyük umutlarla gelip sessiz sedasız gitti. Kronolojik olarak gidersek ilk sırada Beşiktaş'ın unutulmaz forveti Les Ferdinand var. Galatasaray'ın ardından ikinci sırada bitirilen 1987-1988 sezonunun ardından Beşiktaş teknik direktörü Gordon Milne efsane başkan Süleyman Seba'ya şöyle söyler, "Metin, Ali ve Feyyaz takımın bütün gol yükünü çekiyor. Ancak bize kule gibi, topları yanındakilere indirebilecek, rakiplere korku salabilecek genç ve yırtıcı bir adam lazım". İki sezon önce Batı Londra takımı Hayes'de dikkat çekici bir performans sergileyerek Queen Park Rangers'ageçen Ferdinand henüz 22 yaşındadır ve Premier League için tecrübeye ihtiyacı vardır. Durumu farkında olan Jim Smith kendisini kiralamak ister. Gordon Milne, İngiltere'yle iyi olan ilişkileri sayesinde İngiliz Ümit Milli Takımı'nda oynayan bu genç adamı ikna eder. Ferdinand pişman olmayacaktır. Beşiktaş'la 1988-1989 sezonunda çıktığı 28 maç ve attığı 14 gol onun için büyük tecrübe olur.
Les Ferdinand
Q.P.R'a geri döndüğünde ilk 11'deki forma onundur. 1995 senesine kadar aralıksız giydiği bu formayla 163 maçta 80 gol atarak İngiltere Milli Takım hocası Graham Taylor'ın dikkatini çeker. Wembley'de oynanan ve 6-0 kazanılan San Marino maçında ilk kez milli olur ve kapanış golünü kaydeder. 1997 senesine gelindiğinde Les Ferdinand artık düzenli bir şekilde milli takıma çağrılan ve Premier League'de korkulan bir oyuncu haline gelmiştir. İsviçreli Christian Gross yönetimindeki Tottenham'a transfer olan Ferdinand ilk sezonunda 5 gol atar. Bu kötü bir sayı değildir çünkü o sezon takımın en golcü oyuncusu olan Jürgen Klinsmann da sadece 9 gol atabilmiştir. Gross yönetiminde düşmekten son anda kurtulan Tottenham'da Gross tabloid basının altında ezilmiş ve görevinden istifa etmiştir. Daha sonradan çıkışa geçen Tottenham'da 2002 senesine kadar forma giyen Ferdinand, 2006 senesine kadar çeşitli takımlarda oynadıktan sonra şu anda Tottenham'da teknik direktör Harry Redknapp'ın yardımcılığını yapmaktadır. Ferdinand daha sonradan Türkiye'de verdiği bir röportajda, "Beşiktaş olmasaydı ne Tottenham'da ne de İngiltere Milli Takımı'nda bu kadar uzun süre oynayamazdım. Benim için unutulmaz bir tecrübe oldu" demiştir. Not: Les Ferdinand ayrıca Manchester United'lı Rio Ferdinand ve Sunderland'li Anton Ferdinand'ın kuzenidir. Oğlu olan Aaron Ferdinand da amatör kulüp olan Harrow Borough'da forma giymektedir.
Gheorghe Popescu
Ferdinand'dan Doğu Avrupa'ya doğru uzanalım. Steaua Bükreş'in Avrupa'da fırtına gibi estiği, Romen futbolunun tavan yaptığı seksenlerin sonunda, Romenler tarihinin en yetenekli futbolcusuyla daha yeni tanışıyordu: Gheorghe Hagi. Bu üstün yetenekli adamın etrafında şekillenen Steaua kadrosu 1988-1989 sezonunda Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Galatasaray'ı elerken, daha sonradan İstanbul'a geleceğini bilmeyen tek adam Hagi değildi. 1989 Şampiyonlar Ligi finalinin ardından çil yavrusu gibi dağılan Steaua kadrosundan biri önce PSV, daha sonra da Tottenham'ın yolunu tutmuştu. Doug Livermore yönetimindeki Tottenham'ın kapısından 1992 senesinde Popescu adında bir adam girdi. Popescu her ne kadar Şampiyonlar Ligi finali oynayan Steaua'nın kadrosunda yer alsa da tecrübeli stoperler Ungureanu ve Bumbescu yüzünden fazla forma şansı bulamıyordu. PSV'de iki sezonda kendisini ispatlayan Popescu için en üst seviyede oynayabilmek ve gelişimini tamamlayabilmek açısından Tottenham önemli bir rol oynuyordu. Nitekim iki sezon geçirdiği Kuzey Londra'da müthiş iki sezon geçirerek Barcelona'ya transfer olmuş, çok sevdiği arkadaşı Hagi'yle de dört sezonun ardından tekrar bir araya gelmişti. Barcelona kariyerini 1997'de tamamlayan Popescu daha sonradan Hagi'yle birlikte Galatasaray'a gelmiş ve UEFA Kupası'na uzanan yeni bir yolculuğa koyulmuştu...
Serhiy Rebrov
Sovyetler Birliği dağılmadan önce kuşkusuz Avrupa'nın en önemli kulüplerinden biri Dinamo Kiev'di. Kiev'in tarihinde yüzlerce kupa finali, sayısız Avrupa başarısı ve bir sürü tarihe adını yazdırmış futbolcu bulunuyor. 1992 ve 2000 yılları arasında sekiz sene üst üste Ukrayna Premier Lig'ini kazanan Dinamo Kiev'in iki genç forveti Andriy Shevchenko ve Serhiy Rebrov gollerini Avrupa maçlarına da yansıtınca büyük kulüplerin dikkatini çektiler. Shevchenko 1999 yılında Milan'a geçerken, Rebrov da 2000 senesinde astronomik bir bonservis bedeli karşılığında tek gidişlik Londra bileti alıyor, soluğu White Hart Lane'de alıyordu. İskoç teknik adam George Graham yönetimindeki Tottenham'a geçen Ukraynalı'dan taraftarların beklentileri çok büyüktü. 11 milyon pound sıradan bir futbolcuya ödenebilecek bir bonservis bedeli değildi ve Kuzey Londra'daki taraftarlar bunu çok iyi biliyordu. Ancak Rebrov için Londra macerası şanssız başladı. Lige beş haftada dört mağlubiyet, bir beraberlikle başlayıp derbi maçında Chelsea'ye karşı alınan 3-0 kaybedilince George Graham'ın üç senelik Tottenham macerası sona erdi. Yerine gelen Glenn Hoddle da bu sezonu takip eden 2001-2002 ve 2002-2003 sezonlarında Rebrov'u yedek kulübesine hapsedince, golcü oyuncu soluğu Fenerbahçe'de aldı. Fenerbaçhe'ye Vladimir Beschastnykh'le beraber büyük umutlarla transfer olan Rebrov, İstanbul'un havasına da bir türlü alışamadı. 2003-2004 sezonunda Fenerbahçe'yle çıktığı 38 resmi maçta sadece 4 gol atabilen Rebrov'un satın alma opsiyonu kullanılmadı ve Ukraynalı oyuncu sezon sonunda Tottenham'dan West Ham'a bedelsiz olarak geçti.
Yannick Kamanan
Tottenham'da 2000-2001 sezonunda futbol oynayıp daha sonra Türkiye'ye gelen tek adam Rebrov değildi. O sezon Tottenam Reserves'de (Tottenham Altyapı Takımı) forvet hattını süsleyen genç yetenekler arasında Yannick Kamanan da vardı. Fransız oyuncu Glenn Hoddle'ın gözüne giremeyince ülkesine geri dönmüştü. Fransa, Belçika, İsviçre ve İsrail liglerinde forma giyen Kamanan daha sonra ülkemizde Sivasspor forması giyerek Süper Lig'de ikincilik sevinci yaşamıştı. Hala Sivasspor forması giyen Kamanan, Tottenham'dayken A takımda kendisine şans vermeyen Glenn Hoddle'ı ırkçılıkla suçlamıştı.
Giovani Dos Santos
Son adamımız Tottenham'da oynamış olan en taze adam. Frank Rijkaard yönetimindeki Barcelona'ya alt yapıdan Bojan Krkiç'le beraber yükselen ve büyük umut vaat eden Giovani Dos Santos, La Liga seviyesinde kendini ispatlayamayınca Tottenam Hotspur'a gönderilmişti. La Liga'da oynayamayan bir adamın tabi ki Premier League'de de oynaması mümkün değildi ancak Tottenham'ın sakatlıklarla boğuşan bu Meksikalı forvet için planları farklıydı. Oyuncuyu kiralama yöntemiyle daha alt liglere yollayarak tecrübe edinmesini sağlamak ve olgunlaştığı anda maksimum verimi sağlamaktı asıl amaç. İlk önce Championship'te Ipswich Town'a kiralanan Dos Santos, İngiltere'ye adapte olmakta zorluk çekince Les Ferdinand misali Türkiye'nin yolunu tuttu. Türkiye'de de yarım sezonda kimseyi tatmin etmeyen Dos Santos için bu yaz oynanacak Dünya Kupası kendisini tekrar kanıtlaması için son şansı olabilir.
Üstteki fotoğrafta sene 2001. Serhiy Rebrov ve Les Ferdinand aynı karede. İkili o sezon Glenn Hoddle yönetimindeki Tottenham'ın kötü gidişine dur diyememişti. Soldaki arkadaş da Sırp defans oyuncusu Goran Bunjevcevic. Tottenham'da beş sezon kalsa da, sadece 57 maçta oynayabilmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder